
Filmlerle İngilizcenizi Geliştirmek için İdeal 9 Modern Amerikan Klasiği
İngilizcenizi geliştirmekle ilgilendiğiniz için buradasınız.
Peki, filmleri sever misiniz?
Kim sevmez ki, değil mi ama?
O zaman sizin için bir hilemiz var.
İngilizceyi filmlerle öğrenmeye ne dersiniz?
Download: This blog post is available as a convenient and portable PDF that you can take anywhere. Click here to get a copy. (Download)
İngilizceyi Neden Filmlerle Öğrenmelisiniz?
İngilizce film izlemek, İngilizcenizi geliştirmek için inanılmaz iyi ve eğlenceli bir yoldur – özellikle de İngilizce dinleme ve konuşma becerilerinizi.
Eğer kitaplardan ve zor gramer kurallarını ve kelimeleri öğrenmekten bıktıysanız, biraz ara verin ve birkaç klasik Hollywood filmi izleyin. Elbette, aynı zamanda İngilizcenizi de geliştireceksiniz.
- Eğer öğretmenleriniz, arkadaşlarınız ya da aileniz neden ders notlarınızı okumak yerine bu kadar çok film izlediğinizi sorarlarsa, onlara şunu söyleyebilirsiniz: Filmler genellikle sizin gibi İngilizce öğrenen kişilere özel yapılmaz. Ana dili İngilizce olan kişiler için yapılır. Bu yüzden duyduğunuz her şey tam olarak gerçekte olduğu gibidir. Konuşmalar hızlıdır ve çoğunlukla ana dilleri İngilizce olan kişilerden gerçekçi aksanlar duyarsınız.
- Filmler doğal bir dil kullanırlar. Bu yüzden İngilizce deyimler ve Amerikan İngilizcesinde yaygın olarak kullanılan argo sözcük ve cümleleri öğrenerek İngilizce kelime dağarcığınızı geliştirmek için harikadırlar. Geleneksel bir sınıfta öğrenemeyeceğiniz günlük dili öğrenmenin daha iyi bir yolu yoktur.
- Filmler eğlencelidir. Film izlemek, başka herhangi bir şey (okumak gibi) yapmak için fazlasıyla yorgun olduğunuzda film izlemek İngilizceye dalmak için harika bir yoldur.
- İngilizce filmler izlemek size kültürel bir içgörü de kazandıracaktır. İlginizi çeken yerlerle ilgili daha fazla şey de öğrenebileceksiniz. Böylece eğer bir gün bu yerlere giderseniz yalnızca İngilizce biliyor olmayacaksınız, gittiğiniz yerlerin tarihini ve kültürünü de anlıyor olacaksınız.
- Eğer ana dili İngilizce olan arkadaşlarınızla konuşacak bir şeyler arıyorsanız, filmler harika bir sohbet konusudur. Herkes filmlerden konuşmayı sever.
- Diyalogları dinleyerek İngilizce telaffuzları dinlemiş olursunuz, bu sayede kendi telaffuzunuzu da kusursuzlaştırabilirsiniz.
…öyleyse, ne bekliyorsunuz? Patlamış mısırınızı alın, arkadaşlarınızı çağırın, arkanıza yaslanın ve İngilizcenizi geliştirmek için size yardımcı olacak filmlerin tadını çıkarın.
İngilizcenizi Filmlerle Geliştirmek için İpuçları
- Zaten bildiğiniz filmleri seçin. Eğer başlangıç seviyesinde ya da daha alt bir seviyedeyseniz, en iyisi daha önce izlediğiniz bir filmi seçin. Neden mi? Nedeni basit: Filmin konusunu zaten biliyor olacaksınız. Böylece bu sefer, yeni bir hikayeyi takip etmeye çalışmak yerine dilin kendisine odaklanabilirsiniz.
- Alt yazıları kullanın. Alt yazıları kullanıyor olmanız, hile yaptığınız anlamına gelmez, çünkü hala İngilizce sesleri duyuyor olacaksınız. Eğer İngilizce seviyeniz yüksek değilse, filmleri altyazısız olarak rahatça izleyecek seviyeye gelene kadar kendi dilinizdeki altyazıları açın. Eğer İngilizce seviyeniz biraz daha ileriyse, kendinizi biraz daha zorlayıp filmleri İngilizce altyazı ile izleyin. Her söyleneni kelimesi kelimesine altyazıdan takip etmek zorunda değilsiniz, zaten bu epeyce yorucu olabilir. Bunun yerine, konuşmalar fazla hızlanırsa ya da dil fazla yerelleşir ve halk dilinde anlamadığınız ifadeler geçerse, karakterlerin söylediklerini anlamayacak olursanız genel fikri anlamak için altyazılardan faydalanın.
- Ufaktan başlayın. Epik bir filmi başından sonuna İngilizce izleyip anlayabileceğinizden emin değil misiniz? Öyleyse izlemeyin! Nispeten kısa bir film seçin ve derin bir tarih ya da kültür anlayışı olan filmleri seçmekten kaçının; zira böyle filmler düşüncelerinizi fazlasıyla meşgul edip sizi dile odaklanmaktan alıkoyacaklardır. Uzun metrajlı filmler yerine İngilizce kısa metrajlı filmler, yani kısa filmler izleyerek de başlayabilirsiniz.
- Parçalara bölün. Eğer İngilizce uzun metrajlı filmler izlemek istiyor ancak bütün filmi bir seferde izlemeyi yorucu buluyorsanız, filmi parçalara bölün. Filmi 30 dakikalık parçalar halinde izleyin. Bir parçasını izledikten sonra başka bir şey yapın. Bir şeyler için, bir şeyler atıştırın, e-postalarınızı kontrol edin; ne yaptığınız fark etmez, yeter ki filmi izlerken filme odaklanın. Eğer her şeyi anlamak için kendinizi zorluyorsanız, bütün bir filmi tamamen İngilizce olarak izlemek gerçekten çok bunaltıcı ve sinir bozucu olabilir. Bu yüzden daha küçük parçalar halinde izlemek iyi bir fikir olacaktır.
- Dinleyin ve tekrarlayın. Bir filmi internetten ya da DVD’den izlemenin güzelliği, anlamadığınız bir yer olursa istediğiniz zaman filmi durdurup, geri sarıp yeniden izleyebilecek olmanızdır – sınıfta İngilizce öğretmenlerinizle bunu yapamazsınız. Anlamadığınız kısma geri dönün ve konuşulanları yüksek sesle tekrarlayın. Birkaç kez tekrarlayıp altyazıyı okuyun. Duyduklarınızı sözlü olarak tekrar etmek doğal bir aksan yakalamak için harika bir yoldur ve bunu sınıfta yapmak bazen insana kendini biraz aptal hissettirdiği için bu alıştırmayı evde yapmak sınıfta yapmaktan daha kolaydır. Kendi odanızda utanmanıza gerek yok, doğrusunu söyleyene dek istediğiniz kadar tekrarlayın!
- Zevk aldığınız filmleri izleyin. Dramlardan hoşlanmıyor musunuz? Öyleyse dram izlemeyin! Aşktan sırılsıklam olmuş romantik filmleri sevmiyor musunuz? İzlemeyin! Dünyada resmen binlerce film var, herkesin zevkine göre bir tane muhakkak vardır. Sevdiğiniz türden filmleri tercih edin (komedi, bilim kurgu, romantik, korku, her ne seviyorsanız) çünkü izlemekten zevk aldığınız şeylerden muhtemelen daha fazla şey öğrenirsiniz. Eğer kendinizi zerre kadar ilginizi çekmeyen filmleri izlemeye zorlarsanız, zorlanırsınız, ve böylesi bir durumda İngilizce dersinize geri dönseniz yeridir.
- Tek bir ülkeden filmlere odaklanın. Bildiğiniz gibi, İngilizce dünyanın pek çok farklı ülkesinde konuşuluyor; fakat İngilizce öğrenmeye çalışırken bir bölgeye odaklanmak daha iyidir, çünkü aksanlar gibi dilin kendisi de bölgeden bölgeye farklılık gösterir. En çok ilginizi çeken ülkeyi seçip bu ülkenin filmleriyle başlayın (en azından dile daha hakim olup kendinize daha fazla güvenene kadar). İkinci dil olarak İngilizce öğrenenlerin çoğu Amerikan filmlerinden İngilizce öğrenmeyi seçer çünkü kültüre daha aşinadırlar ve Amerikan aksanları diğer ülkelerde konuşulan İngilizce aksanlarına göre nispeten daha anlaşılır gelir.
- Filmleri arkadaşlarınızla birlikte izleyin. İngilizce becerilerini kusursuz hale getirmek isteyen arkadaşlarınız mı var? Bir araya gelip filmleri birlikte izleyin. Böylece hem arkadaşlarınızla vakit geçirmiş olur hem de anlamadığınız kısımlarda birbirinize yardımcı olursunuz. Bu işi biraz daha ileri götürmek ister misiniz? Filmden sonra birer kahve alıp filmle ilgili düşüncelerinizi ve en sevdiğiniz sahneleri birbirinizle paylaşın – elbette İngilizce olarak!
- Bir film günlüğü tutun. Filmi izlerken hoşunuza giden bir kelime ya da söz mü duydunuz? Bunu ileride kullanabilmek mi istiyorsunuz? Öyleyse bir yere not edin! Film izlerken gelecekte kullanışlı olacağını düşündüğünüz bir söz duyarsanız videoyu durdurup bu sözü film günlüğünüze yazın. Sözü alıntıladığınız filmi ya da sahneyi de not ederseniz, söze bir bağlam kazandırmış olursunuz ve böylece günlüğünüze geri dönüp baktığınızda sözün anlamını hatırlamakta zorlanmaz, sözü hangi durumlarda kullanabileceğinizi de bilirsiniz. Böyle bir günlük sayesinde ileride ana dili İngilizce olan arkadaşlarınızla konuşurken kullanabileceğiniz (tabii ki sözler kırıcı ya da kaba olmadığı sürece!) gerçek hayata ait “özgün” sözler biriktirmiş olursunuz.
- En kolay ve en etkili yol: FluentU. Eğer film günlüğü tutmak ve kelimelerin anlamlarına sözlükten bakmak size zor geliyorsa ve filmler dışında farklı türden eğlenceli videolar da izlemeye açıksanız, FluentU’yu denemelisiniz. Film fragmanları, müzik klipleri ve TV programları da dahil olmak üzere, FluentU’nun İngilizce öğrenmek için internetin en iyi videolarından oluşan bir koleksiyonu var. Üstelik bütün videolarda altyazılar, bilinmeyen kelimeler için sözcük tanımları ve örnek cümleler de mevcut; sizin ayrıca bir şey yapmanıza gerek yok!
FluentU, film fragmanları gibi zor videolardan İngilizce öğrenmek için mükemmel bir yer. FluentU’da İngilizceyi tek bir yerden, rahatça öğrenmek için harika videolar var. Ayrıca İngilizce öğrenmek için tasarlanmış bir video oynatıcısı da sağlıyor. Yeni öğrendiğiniz kelimeleri gözden geçirirken, bunu video klipler üzerinden yapıyorsunuz. Üstelik FluentU gelişiminizi de hatırlıyor ve bunu size yeni videolar önermek için kullanıyor. İşin en iyi yanı da, FluentU’nun iOS ve Android cihazlar için hazırlanan mobil uygulamaları sayesinde her an her yerde İngilizce çalışmaya zaman ayırabilirsin.
Aşağıda hem İngilizcenizin daha akıcı olmasına hem de filmler konusunda uzmanlaşmanıza yardımcı olacak, mutlaka izlemeniz gereken birkaç film var.
İngilizcenizi Geliştirmek için Harika olan 9 Modern Amerikan Klasiği
1. “The Social Network” / “Sosyal Ağ” (2010)
Başrollerde: Jesse Eisenberg, Justin Timberlake, Andrew Garfield.
Filmin Hikayesi: Facebook’un icadının tarihini bilmek ister misiniz? Bu hikaye, başkalarıyla iletişim kurma biçimimizde bir devrim yapmak isteyen teknoloji düşkünü ve asosyal Harvard öğrencisi genç Mark Zuckerberg’in hikayesi. Film, Zuckerberg’in kazara şöhret oluşunun ve bir multi-milyoner oluşunun hikayesini anlatıyor – fakat her şeyin bir bedeli var.
Eski arkadaşlarının ve son yıllarda bağ kurduğu insanların çoğu onun başarısız olmasını istiyor. Mark Zuckerberg bize maddi olarak her şeyinin olduğunu, ancak konu dostluğa gelince pek az dostunun olduğunu gösteriyor. Mark Zuckerberg kendini birkaç kez mahkemede buluyor ve film, dünyanın en büyük sosyal ağı olan Facebook’u ilk yaratanın aslında Mark Zuckerberg olup olmadığını sorguluyor.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: Bu film, Aaron Sorkin tarafından yazılan ödüllü bir film. Sorkin, doğal diyaloglar ve komik replikler yazmasıyla meşhur ve bu özellikler filmi gerçekten eğlenceli ve takip edilmesi kolay hale getiriyor. Ayrıca, hemen hemen herkes Facebook’un ne olduğunu ve nasıl çalıştığını biliyor, bu yüzden filmle hemen bağ kurabileceksiniz. İngilizce öğrenmek için film izlerken sık kullanılan sosyal medya terimlerinin yanı sıra en popüler sosyal medya ağlarından birinin tarihini de öğreneceksiniz.
Filmden favori alıntımız: “Facebook’u ben icat ettim!”
2. “The Hangover” / “Felekten Bir Gece” (2009)
Başrollerde: Ed Helms, Bradley Cooper ve Zach Galifiankis.
Filmin Hikayesi: Dört erkek arkadaş, içlerinden birinin düğününden birkaç gün önce bekarlığa veda partisi için Las Vegas’a giderler. Film, bu dört arkadaş başlarını epey bir derde sokarken başlarından geçen çılgın maceraları anlatıyor. Bu adamlar başlarını öyle dertlere sokuyorlar ki, düğüne yetişip yetişemeyecekleri bile belli değil.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: Öncelikle, film inanılmaz komik ve film boyunca ilginiz sürekli canlı kalıyor. Film komedi türünde olduğundan filmi anlamak için görsellere epeyce odaklanmak gerekiyor, bu da karakterler arasındaki diyalogları anlamayı kolaylaştırıyor.
Bu filmdeki karakterlerin hepsi günlük dil kullanıyor; yani bu film, A.B.D.’ye taşınmayı planlıyorsanız günlük hayata uyum sağlamanıza yardımcı olacak modern Amerikan argosunu öğrenmek için mükemmel. Filmde “bekarlığa veda partisi” anlamına gelen “stag party” ve “bachelor party” söz öbeklerini ve “gece sabaha kadar uyanık kalınan etkinlik/gün” anlamına gelen “all-nighter” kelimesi gibi yaygın günlük kullanımları sıkça duyacaksınız.
Filmden favori alıntımız: “Vegas’ta olan Vegas’ta kalır.”
3. “The Hunger Games” / “Açlık Oyunları” (2012)
Başrollerde: Jennifer Lawrence ve Liam Hemsworth.
Filmin Hikayesi: Bu hikaye gelecekte, Panem adında fütüristik bir ülkede geçiyor. Her yıl iki kişi, yaşadıkları bölgeyi “Açlık Oyunları” dövüşünde temsil etmek üzere seçiliyor. Seçilenler piyango sistemiyle seçiliyorlar. Filme 12. Bölge’den 16 yaşındaki bir kız olan Katniss’in hikayesini izliyoruz. Yoğun antrenman sürecini ve sonra 74. yıllık açlık oyunlarında kendi bölgesini temsil etmek üzere birden bire dövüşün ortasına atılışını görüyoruz.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: Bu oldukça görsel bir film, bu yüzden diyaloglarda kaçırdıklarınızı görsel aksiyonla tamamlayabilirsiniz. Aksiyon sahneleri hızlı olsa da, karmaşık terimler kullanan fütüristik filmlere ve bilim kurgu türündeki filmlere kıyasla bu filmin dili nispeten kolay.
Filmde kullanılan aksan temiz bir Kuzey Amerika aksanı, bu yüzden karakterlerin söylediklerini anlamakta güçlük çekmezsiniz. Karakterler çok hızlı konuşmuyor ve filmde ne olup bittiğini anlamak gayet kolay. Bu film ayrıca aksiyonla dolu ve ilginç bir konusu var, yani izlemek için tek sebebiniz dilin kolaylığı değil. Film aksiyonu, romantizmi, komediyi ve geleceği zekice bir şekilde bir araya getiriyor, bu yüzden filmde herkese göre bir şey var.
Filmden favori alıntımız: “Size bir tavsiye vereyim: Hayatta kalın!”
4. “Toy Story” / “Oyuncak Hikayesi” (1995)
Başrollerde: Tim Allen ve Tom Hanks.
Filmin Hikayesi: Bu animasyon Andy adındaki bir oğlan çocuğunun hikayesini anlatıyor. Andy odasında oyuncaklarıyla oynamayı seviyor. Özellikle de Woody adındaki aksiyon figürüyle oynamaya bayılıyor. Andy yanlarında olmadığında, oyuncaklar canlanıyorlar. Andy’nin annesi ona doğum gününde hediye olarak Buzz Lightyear adında yeni bir oyuncak hediye ediyor ve bu oyuncak Andy’nin yeni favori oyuncağı oluyor.
Woody incinmiş hissediyor ve Andy’nin yeni oyuncağına olan ilgisini kıskanıyor; sonuç olarak bu yeni oyuncaktan kurtulmaya çalışıyor. Ancak, iki oyuncak dövüşmeye başlayınca kaybolurlar. Bu hikaye onların aksiyon ve kahkaha dolu maceralarını takip ediyor.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: “Oyuncak Hikayesi” gibi animasyon filmler genellikle yaşça daha küçük izleyiciler için yapılırlar, bu da hikayenin ve kullanılan kelimelerin karmaşık olmayacağı anlamına gelir. Film esas olarak çocuklar için olsa da, izlerken insana öyle gelmiyor. Yönetmen filme biraz yetişkin mizahı da katarak filmi yetişkinler için de çekici kılmayı başarmış.
Filmden favori alıntımız: Woody, Buzz Lightyear’a söylüyor: “Bu şehir ikimize dar.”
5. “Cast Away” / “Yeni Hayat” (2000)
Başrollerde: Tom Hanks, Helen Hunt ve Chris North.
Filmin Hikayesi: Bu film, bir sistem analisti olan ve dünya çapındaki Fedex merkezlerindeki sorunları çözmek için sürekli seyahat eden Chuck Noland’ın (Tom Hanks) hikayesini anlatıyor. Chuck, Noel zamanı iş için Malezya’ya çağrılıyor ve kız arkadaşı Kelly’i (Helen Hunt) geride bırakmak zorunda kalıyor.
Uçağı korkunç bir fırtınaya denk geliyor ve Pasifik Okyanusu’nda bir yere düşüyor. Chuck uçaktan kaçmayı başarıyor ve soğuk denizde bir cankurtaran salına tutunuyor. Sonunda, ertesi gün, ıssız bir adanın kıyısına vuruyor. Hikaye Chuck’ın adada Wilson adını taktığı bir topla birlikte hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.
Chuck yalnızlıkla mücadele etmek için her gün topla (Wilson’la) konuşuyor. Dört yıl sonra Chuck hala adadadır ve Wilson’la birlikte kendi yaptığı bir salın üzerinde balık tutmaktadır. Wilson denize düşer ve Chuck onu kurtaramaz, bu yüzden Chuck kendini yine yalnız ve kaybolmuş hisseder; ta ki bir kargo gemisi tarafından kurtarılana kadar. Chuck eve geri götürülür, ancak, dört yılın ardından her şey değişmiştir ve Chuck artık bir zamanlar bildiği hayatın içinde değildir.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: Bu filmdeki konuşmaların çoğu monolog halinde. Farklı karakterler arasında karmaşık ilişkiler ya da iniş çıkışlar yok, bu da filmi takip etmeyi epey kolaylaştırıyor. Tom Hanks de yavaş ve anlaşılır konuşması ve alçak sesiyle meşhur olduğundan, İngilizce öğrenen herkesin filmi anlaması için ideal koşullar oluşmuş oluyor.
Filmden favori alıntımız: Chuck (Hanks), Wilson’la (topla) konuşuyor: “Endişelenme Wilson. Kürekleri ben çekeceğim. Sen sadece dayan.”
6. “(500) Days of Summer” / “Aşkın 500 Günü” (2009)
Başrollerde: Zooey Deschanel ve Joseph Gordon-Levitt.
Filmin Hikayesi: Bu, sizin bildiğiniz türden tipik bir aşk hikayesi değil. 8 Ocak’ta, genç mimar Tom Hansen (Joseph Gordon-Levitt), Summer Finn (Zooey Deschanel) ile tanışır. Tom, Summer’a neredeyse anında aşık olur ve birkaç ay birlikte oldukça fazla zaman geçirirler. Summer Tom’a aşka inanmadığını söylese de, birlikte takılmaya devam ederler.
Birlikte ne kadar zaman geçirirlerse geçirsinler, Summer Tom için aynı duyguları beslemez. Bu hikaye, Tom’un Summer’a olan bir nevi karşılıksız aşkını anlatır. Birkaç yıl sonra tekrar karşılaşırlar ve Summer Tom’a aşk konusunda haklı olduğunu ve biriyle tanıştığını söyler.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: Bu filmde kullanılan İngilizce oldukça anlaşılır ve anlatım tek bir kişinin bakış açısından, bu yüzden hikayeyi takip etmesi de kolay. Bu, bildiğiniz türden tipik bir aşk hikayesi değil ve en başından itibaren izleyicinin ilgisini çekmeyi başarıyor.
Filmden favori alıntımız: Tom: “O ya şeytani, duygusuz, aşağılık bir insan, ya da… Bir robot.”
7. “Twilight” / “Alacakaranlık” (2008)
Başrollerde: Kristen Stewart, Robert Pattinson ve Taylor Lautner.
Filmin Hikayesi: Bella Swan adındaki genç kız, daima yaşıtlarından farklı hissetmiştir. Hiçbir zaman okuldaki havalı kız gruplarının bir parçası olmayı dert etmemiştir. Annesi yeniden evlendiğinde, Bella babasıyla birlikte Washington’da küçük bir kasabada yaşamayı seçer. Burası sıkıcı, sürekli yağmurlu bir kasabadır ve hiçbir zaman ilginç bir şey olmaz, ta ki, Bella Edward Cullen adında gizemli ve oldukça yakışıklı bir genç adamla tanışana kadar.
Edward o zamana kadar tanıştığı hiçbir erkeğe benzemez–yakışıklıdır, zekidir ve esprilidir. Herkesten farklıdır çünkü kendisi bir vampirdir ve 1918’den beri hiç yaşlanmamıştır. Bella ve Edward birbirlerine aşık olurlar, yasak aşkları modern bir Romeo ve Juliet hikayesi gibidir.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: Bu filmin hedef kitlesi gençler ve bu yüzden filmde günlük dil kullanılıyor. Karakterler tipik Amerikalılar gibi konuşuyor ve aksanları açık ve net. Bu film, yazar Stephanie Myer’ın kitap serisinden uyarlanmış ve eğer bu popüler seriyi kendi dilinizde okuduysanız, filmin konusunu daha da iyi anlayabilirsiniz.
Filmden favori alıntımız: Edward’dan Bella’ya: “Artık benim hayatım sensin.”
8. “The Break-up” / “Ayrılık” (2006)
Başrollerde: Jennifer Aniston ve Vince Vaughn.
Filmin Hikayesi: Gary (Vince Vaughn) ve Brooke (Jennifer Aniston) bir Chicago Cubs maçında tanışırlar. Aralarında hemen bir çekim doğar ve Brooke Gary’nin espri anlayışına bayılır. Çıkmaya başlarlar ve çok geçmeden birlikte bir ev satın alırlar. Gary bir turist otobüsü operatörüdür ve Brooke bir sanat galerisinde yöneticidir. Arka planları oldukça farklıdır ve birlikte yaşadıktan sonra farklı ilgi alanları olduğunu fark ederler.
Ayrılmaya karar verirler, fakat ev konusunda ne yapacakları konusunda anlaşamazlar. Birlikte ev arkadaşı olarak yaşamaya karar verirler. Gary yeniden bekar bir adam olarak yaşamaya başlar, partiler verir, eve kadınlar davet eder. Bu Brook’u çok daha fazla üzer. Brooke işinden ayrılıp Avrupa’ya seyahat etmeye karar verir. Döndüğünde, Gary yaptığı hataları anlamıştır ve Brooke’un kalbini yeniden kazanmaya çalışır. Bu hikaye herkesin hoşuna gidecek, kahkaha dolu bir hikaye.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: Bu film, pek çok farklı durumda kullanılabilecek günlük dilde argo konuşmalarla dolu. Bu filmden partnerinizle iletişim kurabileceğiniz dili ve tartışmalarda kullanabileceğiniz bazı yaygın sözleri de öğreneceksiniz. Bu film anlaşılması kolay bir komedi filmi ve kullanılan mizah basit ve açık, bu sayede ana dili İngilizce olmayan kişiler bile yapılan şakaları anlayabilir.
Filmden favori alıntımız: Gary, Brooke’a söylüyor: “Bunu bu şekilde mi yürütmek istiyorsun Brooke? Çünkü ben de bu şekilde yürütebilirim. Lionel Richie gibi çalabilirim, hem de bütün gece.”
9. Forrest Gump (1994)
Başrollerde: Tom Hanks, Robin Wright, Gary Sinise ve Sally Field.
Filmin Hikayesi: Forrest Gump (Tom Hanks), hikayesini otobüs bekleyen yabancılara anlatmaya başladığında bir otobüs durağında beklemektedir. Üzücü hikayesi çocukken bacaklarıyla sorun yaşaması ve metal destek takmak zorunda kalmasıyla başlıyor. Diğer çocukların yaptığı zorbalık yüzünden Forrest çocukken çok acı çekiyor.
Nihayet, genç bir kız olan Jenny (Robin Wright) ile tanışıyor. Jenny’e aşık oluyor ve ikisi çok iyi arkadaş oluyorlar. Bir gün Forrest kendisiyle dalga geçen çocuklardan kaçarken, bacak desteği kırılır. Forrest birden çok hızlı koştuğunu fark eder ve bu becerisi ona üniversite bursu kazandırır (Forrest pek akıllı olmasa da).
Üniversiteden mezun olunca orduya yazılır ve Vietnam’a savaşmaya gider. Orada pek çok arkadaşının hayatını kurtarır ve cesaret madalyası alır. Bu esnada Jenny de evde bazı sorunlar yaşamaktadır. Uyuşturucu bağımlısı olmuştur ve çok hastadır. Forrest eve dönünce Jenny ile buluşur ve ona evlenme teklif eder, fakat Jenny teklifi kabul etmez. Forrest öyle üzülür ki koşmaya çıkar. Koşusu bir maratona döner ve tam üç yıl sürer.
Bu filmin İngilizcenizi geliştirmek için harika olmasının sebepleri: Bu film, İngilizcenizi geliştirmek için ideal bir film, çünkü Forrest Gump’ın zihinsel sorunları olduğundan konuşmalar gayet yavaş akıyor. Filmin dili basit ve kolay anlaşılır. Bu film ayrıca size Amerikan tarihinin ve kültürünün bazı önemli kesitlerini de öğretiyor.
Filmde Amerika Birleşik Devletleri’nin Vietnam Savaşı’na girişi ve 1960’ların popüler hippi hareketi üzerine bir şeyler öğreneceksiniz. Bu film dünyanın her yerinden birçok insanın en sevdiği film ve filmlerden konuştuğunuz bir sohbete katılırsanız, heme herkes bu filmi izlemiş olacağından elinizde harika bir sohbet konusu olacaktır.
Filmden favori alıntımız: Forrest Gump, otobüs durağında bir grup yabancıyla konuşuyor: “Hayat bir kutu çikolata gibidir, payınıza ne düşeceğinizi hiçbir zaman bilemezsiniz.”
Bunlar, İngilizce öğrenmek ve dilinizi geliştirmek için ideal olan pek çok harika filmden yalnızca birkaçı. İngilizcenizi geliştirmek için film izlemek gibisi var mı? Üstelik artık film izlemek için bahaneye ihtiyacınız yok – ne de olsa filmlerle İngilizcenizi daha da kusursuz hale getirmek istiyorsunuz! Gevşeyin, rahatlayın, biraz mısır patlatın ve gerçek hayatta kullanılan İngilizceyi öğrenmek ve kendinizi geliştirmek için bir film maratonuna başlayın. Eğer bu gönderiyi beğendiyseniz, İngilizceyi şarkılar ve müzik yoluyla öğrenmekle ilgili bu yazıyı da beğenebilirsiniz!
Unutmadan, Bir Şey Daha…
Eğer İngilizceyi filmlerle öğrenmek hoşunuza gidiyorsa, FluentU uygulamasına da bir göz atmalısınız. İnternet sitesinde olduğu gibi, FluentU uygulaması da İngilizceyi popüler sohbet programları, akılda kalıcı müzik videoları ve komik reklamlar aracılığıyla öğrenmenizi sağlar, aynı burada görebileceğiniz gibi:
FluentU uygulaması, İngilizce videoları izlemeyi oldukça kolaylaştırıyor. Videoların interaktif altyazıları var. Bu sayede, kelimelerin tanımlarını, kelimeyi anlatan bir görseli ve faydalı örnekleri görmek için kelimelerin üzerine tıklamanız yetiyor.
Örneğin, “brought” kelimesinin üzerine tıkladığınızda, şunu görüyorsunuz:
Bütün videolardaki kelimeleri kısa sınavlar yoluyla da öğrenebilirsiniz. Öğrenmekte olduğunuz kelimelerle ilgili daha fazla örnek görmek için ekranı sola ya da sağa kaydırın.

Faydalı soruları ve birden fazla örneğiyle FluentU hızlı bir şekilde öğrenmenize yardımcı olur. Daha fazlasını öğrenin.
İşin en iyi kısmı ne, biliyor musunuz? FluentU öğrenmekte olduğunuz kelimelerin hepsini hatırlar. Öğrendiğiniz kelimeleri baz alarak size yeni örnekler ve videolar önerir. Bu sayede tamamen kişiselleştirilmiş bir deneyim yaşarsınız.
FluentU’yu internet sitesi üzerinden bilgisayarınızda ya da tabletinizde kullanmaya başlayın veya, daha da iyisi, daha da iyisi, iTunes store’dan veya Google Play’den FluentU mobil uygulamasını indir.