ingilizce-atasozleri

Bugün Öğrenmen Gereken En Kullanışlı İngilizce Atasözleri

Daha önce iş yerinde insanların söyledikleri şeylerin tuhaf geldiği bir gün yaşadın mı?

Bir personel toplantısında iş arkadaşın “The cat’s out of the bag” diyor. “But it’s no use crying over spilled milk. We can still make a lot of progress today.”

Ve patronun da “Ok guys, let’s strike while the iron is hot,” diyor.

Patronuna ne demek istediğini sorduğunda sana gülüyor.

“Keep up the good work with your English, buddy. Rome wasn’t built in a day.”

Kediler? Süt? Kızgın demir? Roma? Neler oluyor burada? Bunun cevabı, iş arkadaşlarının İngilizce atasözleri kullanıyor olması.

Atasözü Nedir?

Atasözleri, bir ülkeye ait geleneksel (tarihsel) deyişlerdir. Bunlar kısa ve zeka dolu cümlelerdir ve genellikle de bir tavsiye verirler. Anadili İngilizce olan konuşmacılar bunları farkına bile varmadan günlük konuşmalarda kullanırlar.

Atasözleri sana bir ülkenin kültürü hakkında bir ders kitabından çok daha fazlasını söyleyebilir. Bunlar bir grup insan için neyin önemli olduğunu, neyin iyi davranış olduğunu ve neyin kötü davranış olduğunu gösterir. Atasözleri ayrıca sana bir yer hakkında da bilgi verir. Örneğin, çiftçilikle uğraşılan bölgelerde bol miktarda çiftlik sözcükleri ve balıkçılıkla uğraşılan yerlerde de deniz ile ilgili sözcükler kullanılır.

Bu dili daha iyi anlayabilmen için aşağıda en sık kullanılan 50 İngilizce atasözü senin için açıklanacak!

Ve daha fazla İngilizce atasözleri ve özgün İngilizce erişim için FluentU’yu denemeyi unutma. FluentU—müzik videoları, film fragmanları, reklamlar ve haberler gibi—gerçek hayattan videoları alıyor ve bunları kişiselleştirilmiş dil derslerine dönüştürüyor. En iyisi ise iOS ve Android uygulamaları ile istediğin her zaman çalışabilecek olman.

İngilizce Konuşan Herkesin Bilmesi Gereken Kullanışlı Atasözleri

1. The grass is always greener on the other side of the fence.

ingilizce-atasozleri

‘The grass is always greener” bize kıskançlık etmenin (başkalarının sahip olduğu şeyleri istemenin) iyi olmadığını gösteren bir atasözüdür. Etrafındaki herkesin “daha yeşil çimlere,” daha iyi arabalara, daha iyi işlere, vb. sahip olduklarını düşünebilirsin.

Ama komşun da muhtemelen senin çimlerinin daha yeşil olduğunu düşünüyordur ki bu da arkadaşlarının ve diğerlerinin senin daha iyi bir göründüğünü, daha mutlu bir aileye, vb. sahip olduğunu düşündükleri anlamına gelir. Bu nedenle, bu atasözü diğerlerinin nelere sahip olduğunu düşünmek yerine kendi sahip olduklarına şükretmeyi hatırlatır.

2. Don’t judge a book by its cover.

ingilizce-atasozleri

İşler her zaman göründüğü gibi değildir. Bu atasözü, insanların nasıl göründükleri ya da giyindiklerine bakarak onlar hakkında karar vermemen gerektiğini söyler. Sıkıcı ya da sade bir kitap kapağına sahip olsa da o kitap harika olabilir. Aynısı insanlar için de geçerlidir. Bir kişi bir atlet ya da bir şaklaban gibi görünebilir ama muhtemelen o kişi hakkında çok fazla şey söylemez.

3. Strike while the iron is hot.

ingilizce-atasozleri

Bu eski atasözü demircilerin yaygın olduğu bir dönemden geliyor. Demirci, metale şekil vermek için onu bir çekiç ile döver. Sıcak olduğunda demire şekil vermek daha kolaydır. Bu atasözü, o andan faydalanman gerektiğini anlatır. Eğer karşına bir fırsat çıkarsa, o fırsatı değerlendir! Harekete geç, çünkü bu şans bir daha karşına çıkmayabilir.

4. Too many cooks spoil the broth.

ingilizce-atasozleri

Ya da daha yaygın olarak söylediği şekliyle, “Too many cooks in the kitchen.” Bu hepimizin bildiği bir durumdur—küçük bir masa ya da bir ocaküstü etrafından çalışmaya çalışan kişi sayısı fazla ise bu o yemeği berbat eder. Bu atasözü, aynı şeyi bir anda yapmaya çalışan çok fazla kişi olmasının yarattığı sorundan bahsetmektedir.

5. You can’t have your cake and eat it too.

ingilizce-atasozleri

Eğer pastanı bitirirsen geriye pasta kalmaz, değil mi? Yani bu ikisini birlikte yapamazsın. Bu atasözü, birbirine tezat iki isteğe sahip olmak ve bu ikisini edinmenin ne kadar imkansız olduğu ile ilgilidir. Anlamı şu atasözü ile benzeşmektedir: “You can’t have the best of both worlds.”

6. Many hands make light work.

ingilizce-atasozleri

Eğer çok sayıda kişi ağır bir objeyi taşıyorsa bu obje o kadar da ağır gelmez. Bu atasözünün genel anlamı işte bu. Eğer herkes bir şeyi tamamlamak için birlikte çalışırsa—temizlik yapmak, resim yapmak ya da grup projeleri gibi—her birinin yapacağı iş de azalır. Daha da önemlisi, bu iş çok daha çabuk tamamlanır.

7. When in Rome, do as the Romans do.

ingilizce-atasozleri

Evinden uzak bir yerleri ziyaret ediyorsan orada diğer herkes gibi davranmalısın. Bunu yapmak kibarlık olacaktır ve başını derde sokmanı önleyebilir. Bu atasözü, antik Roma İmparatorluğu’nun başkentinin dünyanın her yanından ziyaretçileri ağırladığı zamanlardan gelir. O zamanlarda kültürler bir şehirden diğerine büyük farklılık gösteriyordu. Ama Roma’dayken kişi bir Romalı gibi davranabilir, nereli olduğu fark etmeksizin.

8. Don’t cross the bridge until you come to it.

ingilizce-atasozleri

Bu atasözü o kadar endişelenmemeni söylemektedir! Gelecekte muhakkak problemler olacak. Peki ama bunlar için şimdiden ne yapılabilir? Şimdi ne yaptığını düşünmek—bilinmeyen hakkında endişelenmek yerine—ve sorunları karşına çıktıkları zaman çözümlemek daha iyidir.

9. Honesty is the best policy.

ingilizce-atasozleri

Yalanlar söylemek zor olabilir, çünkü yalanlarını unutabilirsin. Çok geçmeden birisi yalan söylediğini keşfedecektir. Bu olduktan sonra başın belaya girer. Kimse bunları bulmasa dahi doğruyu söylemediğin için kendini kötü hissedersin. Ama dürüst davranır ve doğruyu söylersen insanlar sana inanır ve saygı duyar. Onların güvenini kazanır ve gece iyi bir uyku çekersin.

10. Practice makes perfect.

ingilizce-atasozleri

Bir gitarı eline aldığın ilk anda bunu bir rock yıldızı gibi çalabilmek harika olurdu. Ya da direksiyon başına ilk geçişinde bir profesyonel gibi sürebilmek. Veya ilk dersin sonunda mükemmel bir İngilizce konuşabilmek. Bir şeye yeni başladıysan her şey zordur. Ama bundan vazgeçmezsen, pratik yapmaya devam edersen, her şeyde uzmanlaşabilirsin.

11. Where there’s a will, there’s a way.

ingilizce-atasozleri

Bu atasözünün bir şeyden vazgeçmek isteyenleri cesaretlendirdiği söylenir. Bazen imkansız görünen problemlerle karşılaşırız. Ama eğer bunu yeterince istersen, hiçbir şey sana engel olamaz. İşte bu atasözünün anlamı da bu—eğer önündeki problemlere göğüs germek istiyorsan bunların üstesinden gelmenin bir yolunu bulursun.

12. Look before you leap.

ingilizce-atasozleri

İşleri aceleye getirme! Bir sonraki adımda ne olacağını bildiğinden emin ol. Zeminin ne kadar aşağıda olduğunu ya da neyin üzerine düşeceğini bilmeksizin bir uçurumdan atlamazdın. Birkaç dakika beklemen ve oradan atlamanın iyi bir fikir olduğundan emin olman gerekir. Dolayısıyla, hayatında büyük bir “atlayış” yapıyorsan, bu durumu her yönüyle ele aldığın ve büyük bir adım atmadan önce bunu gerçekten anladığından emin olmalısın.

13. Beggars can’t be choosers.

ingilizce-atasozleri

Eğer birisi sana bedava bir şeyler veriyor ya da bir şey yapmana yardımcı olmayı teklif ediyorsa bu şeyin farklı bir rengini isteyemez ya da sana uygun bir zamanda olmasını seçemezsin. Karşılıksız yardım ya da ürünler aldığın zaman sana sunulan şeyi kabul etmen gerekir—buna bir bedel ödemediğin için seçici (bir “chooser”) olamazsın.

14. Don’t make a mountain out of an anthill.

ingilizce-atasozleri

İnsanlar bazen küçük şeylere çok üzülür. Bu atasözü sana biraz düşünmeni ve bu şeyin ne kadar önemli (ya da önemsiz) olduğunu görmeni hatırlatır. Tüm hayatını göz önünde bulundurduğunda yanlışlıkla beyazlarla renklileri birlikte yıkamak ya da işe geç kalmak o kadar da önemli değildir. Dolayısıyla, sakin olmak ve küçük problemler için sinirlenmemek önemlidir.

15. An apple a day keeps the doctor away.

ingilizce-atasozleri

Elma C vitamini ile doludur ve bu vitamin sağlıklı olmanı sağlar. Ama bu atasözünde “elma,” genel anlamda iyi beslenmeyi simgelemektedir. Eğer iyi beslenirsen ve diyetinde bol bol meyve ve sebze varsa doktoru görmene gerek olmayacaktır.

16. The early bird catches the worm.

ingilizce-atasozleri

Bu atasözü, “first come, first served” ifadesi ile benzeşmektedir. Erkenci olmanın genellikle en iyisi olduğu anlamına gelir. Bir yere erken varırsan—bunun bir mağaza, restoran, konferans, vb. olması fark etmez—içinden seçebileceğin en iyi seçeneklere sahip olursun. Eğer geç gelirsen, en iyi kıyafetler satılmış olabilir, restoranda yer bulamayabilirsin ve uzun bir bekleme süresi olabilir.

17. Better late than never.

ingilizce-atasozleri

Erkenci olmak en iyi seçim olsa da geç gelenler de geldikleri için bir şey elde edebilirler. Eğer hiç gelmeselerdi çok daha kötüsü olabilirdi. Bu atasözü insanlarla olan küskünlükleri bitirmek hakkındadır. Özür dileyip bir küskünlüğü yıllar sonra bitirmek bunu hiçbir zaman bitirmemekten daha iyidir.

18. The cat is out of the bag.

ingilizce-atasozleri

Bu atasözü bir sırrın söylendiği anlamına gelir. Bu atasözü Orta Çağdan gelir ve o zamanlar pazar yerinde sıkça verilen bir tavsiyeydi. Leziz bir kuzu satın aldığını düşünebilirsin ama satıcı bunun yerine çuvala bir kedi koymuş olabilir. “To let the cat out of the bag” ise satıcının dolandırıcılığını ortaya çıkarmak anlamına gelir.

19. Two wrongs don’t make a right.

ingilizce-atasozleri

Eğer birisi sana hakaret eder veya kötülük yaparsa (“a wrong”), bunu senin de o kişiye yapman (“two wrongs”) her şeyin iyi olmasını sağlamaz. Muhtemelen karşılıklı olarak sonsuza dek devam edecek bir kavgaya dönüşür. Eğer birisi sana kötü davranırsa, buna karşılık sen de ona da kötü davranma, çünkü bunu yapmak doğru değildir.

20. Always put your best foot forward.

ingilizce-atasozleri

Bir projeye ya da bir maceraya başlarken buna iyi bir bakış açısı ve bol bol enerjiyle başlamak en iyisidir. İlk izlenimler (seninle ilk tanıştıklarında insanların senin hakkında düşündüğü şeyler) uzun süre değişmeden kalabilir. İşte bu nedenle de yeni insanlarla tanıştığın ya da iş görüşmesine girdiğin zaman da bu atasözü kullanılır. Pozitif bir tavra sahip olmak—yani “best foot”—iyi bir izlenim bırakmanın en iyi yoludur.

21. Rome wasn’t built in a day.

ingilizce-atasozleri

Roma büyük bir şehir. Bununla birlikte, inşa edilmesi uzun yıllar almıştır. Onu inşa edenler bu eserlerini tamamlamak için acele etmediler ve sen de bunu yapmamalısın. Eğer harika ve kalıcı bir şey yaratmak istiyorsan bunun üzerinde bir günden fazla çalışman gerekecektir. İyi bir iş çıkarmak için birden fazla günün, haftaların ve hatta aylarını harcaman gerekebilir. Acele etme ve onu doğru şekilde yap!

22. It’s better to be safe than sorry.

ingilizce-atasozleri

Başına kötü şeyler gelmesini engellemek için elinden ne geliyorsa yap. Emniyet kemerini takmak ya da kapıyı kilitlediğini kontrol etmek sadece bir saniyeni alır. Ama güvende değilsen, sonuçları bir ömür boyunca seni etkileyecek kötü şeyler olabilir. Dolayısıyla da dikkatli olmak yapılacak en iyi şeydir, yoksa üzülebilirsin.

23. Don’t bite the hand that feeds you.

ingilizce-atasozleri

Bu atasözü, sana destek olan veya senin için iyi şeyler yapan kişilere kötü davranmaya karşı seni uyarır. Eğer önüne yiyecek koyan eli ısırırsan, bu el muhtemelen seni beslemek için geri gelmezdi. O zaman ne yerdin? Dolayısıyla, seninle ilgilenenlere karşı nazik davranmalı ve minnettar olmalısın.

24. The squeaky wheel gets the grease.

ingilizce-atasozleri

Eğer bir sorunun varsa ama bunun hakkında konuşmadıysan sana kimse yardımcı olamaz. Nasıl olsunlar? Ama bunu birisine söylersen, her şey daha iyi olur. Bu atasözü her şeyden şikayet eden bir kişi (“squeaky wheel”) hakkındadır çünkü bu kişi daha fazla ilgi çeker (“the grease”). Örneğin, sürekli ağlayan bir çocuk, sessiz kardeşlerinden daha fazla anne ilgisi görür.

25. Don’t bite off more than you can chew.

ingilizce-atasozleri

Eğer çok büyük bir lokma alırsan bunu çiğneyemezsin! Ve bütün bu fazladan yiyecek boğulmana neden olabilir. Aynı şey yapabileceğinden daha fazla iş ya da sorumluluk almak için de geçerlidir—zor anlar yaşarsın. Dolayısıyla, boyundan büyük işlere kalkışmamak ve çok fazla iş üstlenmemek en iyisidir, çünkü odaklanamaz ve tümünü iyi yapmayı başaramazsın.

26. You made your bed, now you have to lie in it.

50-ingilizce-atasozu

Kimse iyi toplanmamış bir yatakta uyumak istemez. Eğer yatağını çarşaflar birbirine dolanmış ve battaniye ters duracak şekilde toplarsan kimse seninle yatağını değiştirmez. O yatakta senin yatman gerekir. Bu atasözü, kendini içinde bulabileceğin herhangi durumu tanımlamak için yatak yapma benzetmesini kullanıyor. Yerini kimseyle değişemezsin. Eylemlerinin sonuçlarıyla yaşamak zorundasın, dolayısıyla da iyi seçimler yapmaya bak.

 

27. Actions speak louder than words.

50-ingilizce-atasozu

Yunan filozof Eflatun kişinin eylemlerinin onun karakteri olduğunu söylemiştir. Boş laflar hiçbir anlama gelmeyeceği için insanlar söyledikleri şeylerle tanımlanamaz. İnsanlar yaptıkları şeylerle tanımlanır. Eylemlerin söylediğin şeylerden daha önemlidir.

28. It takes two to tango.

50-ingilizce-atasozu

Bu atasözü sıklıkla bir kişinin tüm suçu başkasına attığı ve aslında her ikisinin de suçlu olduğu bir kavgada söylenir. Bir kişi tek başına tango (iki kişi gerektiren bir İspanyol dansı) yapamayacağı için, bazı durumlardan iki kişi sorumludur, bu nedenle sadece bir kişiyi suçlayamazsın.

29. Don’t count your chickens before they hatch.

50-ingilizce-atasozu

Bu atasözü sabırsız olmaya karşı uyarır. Sırf beş yumurtan olduğu için bu beş tavuğun olması gerektiği anlamına gelmez. Beklentilere dayanarak planlar yapmak iyi bir fikir değildir. Hayallerini kurmaya ya da daha kötüsü sözler vermeye başlamadan önce bir şeylerin gerçekleşmesini bekle . İşler tahmin ettiğin gibi gitmeyebilir ve bu da başını belaya sokabilir.

30. It’s no use crying over spilled milk.

50-ingilizce-atasozu

Süt bulmak kolaydır. Sütü döktüğün için başın derde girebilir ama bu çok önemli olmadığından bunun için ağlamana gerek yoktur. Ayrıca, ağlamak hiçbir şeyi çözmez. Bu atasözü sana bu gibi küçük problemler karşısında sakin olmayı tavsiye eder. Değiştiremeyeceğin küçük şeyler için üzülerek zamanını kaybetme. Dökülen sütü temizle ve çıkıp süt al.

31. Don’t put all your eggs in one basket.

50-ingilizce-atasozu

Dikkatli ol! Eğer tüm varlığını bir sepete koyarsan ya da tüm paranı bir hisse senedine yatırırsan büyük bir risk almış olursun. Varlığını akıllıca dağıtmak en iyisi olacaktır. Böylelikle sepetlerden biri yırtılırsa elindekilerin tümünü kaybetmezsin.

32. People in glass houses shouldn’t throw stones.

50-ingilizce-atasozu

“People in glass houses,” başarısızlıkları konusunda hassas olan insanlar anlamına gelir. Bu gibi kişiler başkalarına hakaret etmemelidir (“throw stones”), çünkü karşıdaki kişi muhtemelen ona döner ve hakaret eder. Ve tıpkı kolayca kırılan cam gibi, özsaygın (kendin hakkındaki düşüncen) da paramparça olabilir.

33. A rolling stone gathers no moss.

50-ingilizce-atasozu

Sadece aynı yerde uzun süre durmuş olan bir taşın üzeri yosun tutar. Hareket eden bir taş ise böyle kirlerden yoksun olacaktır. Aynısı insanlar için de geçerlidir. Eğer bir yerde çok uzun süre kalırsan yaşam işaretleri—arkadaşlar, aile, objeler ve bulunduğun yerdeki şöhretin (insanların senin hakkında düşündükleri şey)—üzerinde belirmeye başlar. Ama sürekli olarak bir yerden diğerine geçersen bu olmaz.

34. First things first.

50-ingilizce-atasozu

Bu atasözü, her şeyin bir sırası olduğunu söyler. Daha kolay ve eğlenceli işleri yapmak için daha zor veya sıkıcı olanları atlama. Örneğin, arkadaşının parti verdiği gün bir sınava çalışman gerekiyorsa, önce bu sınava çalış. Parti daha eğlenceli olacaktır, ama sınav daha önemli olduğu için önce önemli olanı yapmalısın.

35. Still waters run deep.

50-ingilizce-atasozu

“Still waters run deep” sözü sakin ve sessiz kişileri tanımlar. Bu kişiler genellikle “derin” ve ilginç kişiliklere sahiptir. Dolayısıyla birisi fazla konuşmasa da buna rağmen düşünceli olabilir. Bu atasözünde insanları simgelemek için su kullanılıyor. Bir su kütlesinin yüzeyi pürüzlü ve çalkantılı ise bu genellikle onun sığ olduğu ve tıpkı bir nehir ya da akarsu gibi yüzeye yakın kayalar bulunduğu anlamına gelir. Ama sakin sular genellikle tıpkı bir göl gibi oldukça derindir.

36. If it ain’t* broke, don’t fix it.

50-ingilizce-atasozu

Bu söz, birisinin çok iyi işleyen bir yöntemi değiştirmeye ya da “iyileştirmeye” çalıştığı zaman kullanılır. İşleyen bir şeyi neden değiştiresin ki? Her şeyi mahvedebilirsin! Bu atasözü, “leave well enough alone” atasözü ile birlikte iyi bir ikili oluşturur.

*Not: “Ain’t” doğru İngilizce kullanım değildir. “isn’t” ya da “is not” demenin günlük bir şeklidir. Bu konuşma tarzı ABD’nin güney eyaletlerinde popülerdir.

37. Curiosity killed the cat.

50-ingilizce-atasozu

Bu atasözü sıklıkla çok fazla soru soran bir kişinin durmasını sağlamak için kullanılır. Meraklı olmak seni tehlikeli durumlara sürükleyebilir. Doğaları gereği meraklı olan kedilerin başı sıklıkla belaya bulaşır. Ağaç üzerinde ya da iki duvar arasında mahsur kalırlar.

38. Learn to walk before you run.

50-ingilizce-atasozu

Her şeyi sırasıyla yap, basitten daha karmaşık olana. Örneğin, İngilizce öğrenmeye yeni başladıysan zorlu bir İngilizce roman okumaya çalışma. Eğer basit adımları atmayıp ileri sıçramayı denersen başarısız olman işten bile değil—tıpkı yürümeyi öğrenen bir çocuğun koşmaya çalıştığı zaman düşmesi gibi. Her şey zamanla olur, ama sabırlı olmalı ve süreci olması gerektiği gibi tamamlamalısın.

39. Money doesn’t grow on trees.

50-ingilizce-atasozu

Meyveler veya yapraklar gibi ağaçlarda yetişen şeylerin bol olduğu düşünülür, çünkü bunlar yeniden büyümektedir. Eğer bir ağaçtan bir elma yersen o ağaçta elma yetişmeye devam edecektir. Ama para sıkı çalışma sonucu kazanılır ve harcadıktan sonra “ağaçta yetişmez.” Parayı harcadıktan sonra bir daha yenisi gelmez. Bu atasözü genellikle parasını çarçur eden kişilere söylenir.

40. My hands are tied.

50-ingilizce-atasozu

Bu söz birebir anlamıyla düşünülmemelidir. Yapmak istediğin şeyi yapamadığın zaman elim kolum bağlı dersin. Örneğin, bir ofisten sorumlu olduğunu ve herkesin (sen de dahil) birisinin doğum gününü kutlamak istediğini düşünelim. Ama patronun bunun şirket kurallarına aykırı olduğunu söylüyor. İş arkadaşlarına, “Sorry, my hands are tied” diyebilirsin. Onlarla bir doğum günü kutlaması yapmak istersin ama bunu yapamazsın.

41. It’s the tip of the iceberg.

50-ingilizce-atasozu

Deniz yüzeyi üzerinde bir buzdağının sadece küçük bir bölümü görünür. Büyük bölümü ise su altındadır. Bu atasözü, problemi anlamaya yeni başladığın bir durumu tanımlamak için buzdağı benzetmesini kullanır. Görebildiğin küçük işaretler aslında çok daha büyük bir problemin parçalarıdır.

42. No news is good news.

50-ingilizce-atasozu

Bir durum hakkında hiçbir haber olmaması kötü bir şeyin olmadığını ifade eder. Bu söz, ailenin babası ya da oğlunun savaşa gitmiş olduğu bir durumda endişeyle bekleyen bir aile tarafından söylenir. Bu durumda haber almak, sevdiğin bir kişinin öldürüldüğü, esir alındığı ya da yaralandığı anlamına gelirdi. Neler olduğu hakkında bir şey bilmek zor olsa da bu yine de kötü haberler almaktan iyidir.

43. Out of sight, out of mind.

50-ingilizce-atasozu

Bir kişiyi her gün görecek olursan zihnin bunu düşünür. Bu atasözü, gözden uzak olan şeyleri unutma alışkanlığımız ile ilgilidir. Örneğin, cips ve abur cubur yemeyi bırakmak istiyorsan bunları ortadan kaldırabilir ve saklayabilirsin. Eğer bunları görmezsen, onları yemek de aklına gelmez. Gözden uzak olan gönülden de uzak olur.

44. If you scratch my back, I’ll scratch yours.

50-ingilizce-atasozu

Bu atasözü kısaca ‘bana yardım edersen ben de sana yardım ederim’ demektedir. Genellikle, birisine bir iyilik yaptığın zaman o kişi de bu iyiliğe bir iyilik ile cevap verir. Bu herkes için faydalı olabilir.

45. Ignorance is bliss.

50-ingilizce-atasozu

“Cehalet” bir şeyi bilmemek ya da bir şeyin farkında olmamak anlamına gelir. “Mutluluk” ise katıksız neşe ve sevinçtir. Dolayısıyla, bazı şeyleri bilmediğin zaman kendini daha iyi ve daha huzurlu hissedersin. Örneğin, sana bu gerçeği söyleyecek olsam—yani 2000 ile 2012 arasında 2,3 milyon kilometrekareye yayılmış ormanların dünya üzerinden silindiği gerçeğini (Mississippi Nehrinin doğusunda kalan tüm eyaletlerle aynı boyutta bir alan)—kendini kötü hissedebilir ve çevreye yardımcı olmaktan aciz olduğunu düşünebilirsin. Ama bu gerçeği sana söylememiş olsaydım kendini daha mutlu hissederdin.

46. Easy come, easy go.

50-ingilizce-atasozu

Para, şöhret, aşk veya kolay elde edilen her şey bir o kadar hızlı bir şekilde kaybedilebilir. Eğer bir anda eline bol miktarda para geçer ya da çok ünlü olursan bunlar için çok çalışmamış olman nedeniyle bunları hızla kaybedebilirsin—çünkü haydan gelen huya gider.

47. The forbidden fruit is always the sweetest.

50-ingilizce-atasozu

“Yasak” sözcüğü izin verilmeyen anlamına gelir, dolayısıyla bu ifadede yasak olan şeyi daha çok isteyeceğin anlatılır (çünkü onun “tadı” çok iyidir). Örneğin, ailen çocukken gazoz içmene izin vermiyordu diyelim. Bir arkadaşının evine gidersin ve arkadaşının annesi sana gazoz isteyip istemediğini sorar. Sen de evet der ve gazozun tadını gerçekten çıkarırsın, çünkü evde içme fırsatı bulamamışsındır.

48. Every cloud has a silver lining.

50-ingilizce-atasozu

Bir şeyler yolunda gitmediği ya da birisi üzgün olduğunda insanlar bunu söyler. Bulutlar genellikle kötü durumları sembolize eder. Her kötü şeyin bir de iyi yanı olabilir—sadece bunları araman gerekir. Bu atasözü, insanların daha iyi hissetmeleri ve denemeye devam etmeleri için söylenir. Bu aynı zamanda “Silver Linings Playbook” filminin adına da esin kaynağı olmuştur.

49. You can’t make an omelet without breaking a few eggs.

50-ingilizce-atasozu

Bazen bir şeyleri tamamlayabilmek için biraz ısrarcı olman veya birkaç kuralı ihlal etmen gerekebilir. Hatta bazı kişilere hakaret etmen bile gerekebilir. Omlet lezzetli bir yiyecektir ve onu pişirmek için girilen zahmete değer. Bununla birlikte, omlet hazırlamak için birkaç yumurta kırman gerekebilir. Dolayısıyla, verilen zahmete değecek bir projeyi tamamlamak ya da bazı değişiklikler yapmak istiyorsan herkesi memnun edemezsin. Birisi kendini kötü hissedebilir ya da incinebilir, bu nedenle buna değip değmediğine karar vermelisin.

50. Close but no cigar.

50-ingilizce-atasozu

Eski zamanlarda panayırlarda oynanan oyunların ödülü olarak puro verilirdi. “Close but no cigar” sözü de bir oyunda başarıya çok yaklaştığın ama puroyu kazanamadığını ifade eder. Bir İngilizce atasözü olarak ise elinden gelenin en iyisini yapmış olduğunu düşünsen ya da neredeyse başarmış olsan dahi bir şeyi tam yapamadığın anlamına gelir.

Enter your e-mail address to get your free PDF!

We hate SPAM and promise to keep your email address safe

Close