
İngilizce Öğrenenler için Amerikan İngilizcesinde Yaygın Kullanılan 20 Temel Argo Kelime
İngilizceyi ders kitaplarından öğreniyor, günlük ve argo kullanımları bilmiyorsanız, başınıza mutlaka şuna benzer bir şey gelmiştir:
İngilizce konuşan bir arkadaşınız size şöyle sorar: “Hey, what’s up?”
Siz de şöyle cevap verirsiniz: “Um, the sky?”
Aslında arkadaşınız size, “Hey, n’aber?” demiştir; ancak siz onun, “Hey, yukarıda ne var?” dediğini sandığınızdan, “Gökyüzü?” diye cevap verirsiniz.
İster İngilizce olsun ister Türkçe, bazı kelimelerin argoda sözlük anlamlarından farklı anlamları da vardır, ancak siz bunu nereden bilebilirdiniz ki?!
İşte gerçek dünyada her gün kullanılan dil budur.
ESL (İkinci dil olarak İngilizce) dersinde size öğretilen dil değil.
Burada en yaygın kullanılan İngilizce argo ifadelerin bazılarının üzerinden geçeceğiz.
Bu, İngilizce konuşan arkadaşlarınızı daha iyi anlamanızı, ortama daha iyi adapte olmanızı ve elbette bazı istenmeyen durumları önlemenizi sağlamaya yardımcı olacak.
Download: This blog post is available as a convenient and portable PDF that you can take anywhere. Click here to get a copy. (Download)
İkinci dil olarak İngilizce öğrenenler (ESL öğrencileri) için 20 temel Amerikan argo kelime
Awesome (Müthiş, şahane, harika) (sıfat)
Tüm dünyada kullanılan ve İngilizcede çok meşhur olan, gencinden yaşlısına herkesin ağzından duyabileceğiniz bir argo sözcüktür. Awesome kelimesini kullandığınızda, bir şeyin ne kadar harika veya şaşırtıcı olduğunu ifade edersiniz. Bir cümle içinde de kullanılabilir ya da sadece bir kelimelik bir cevap da olabilir.
Örnek 1)
“What did you think of Wolf on Wall Street?”
“Para Avcısı filmiyle ilgili ne düşündün?”
“It was awesome! I loved it!”
“Müthişti! Bayıldım!”
Örnek 2)
“I’ll pick you up at 1 pm, okay?”
“Seni saat 13’te alacağım, tamam mı?”
“Awesome.”
“Şahane.” (Yani sunulan fikir size uyuyor, ona katılıyorsunuz.)
Örnek 3)
“My friend Dave is an awesome single guy. You guys would be perfect for each other!”
“Arkadaşım Dave müthiş, bekar bir adam. İkiniz birbirinize mükemmel uyum sağlardınız!”
“Really? I’d love to meet him.”
“Gerçekten mi? Onunla tanışmayı çok isterim.”
Cool (Havalı / İyi) (sıfat)
da aynı awesome gibi “harika, fantastik” anlamına geldiği gibi, “iyi, hoş” ve “tamam” anlamlarında da kullanılır. Bu kelime de bir fikrin sizin için uygun olduğunu gösterir. Normalde cool kelimesinin “serin” anlamına geldiğini unutmayın; bu kelimenin hangi anlamda kullanıldığını anlayabilmek için bağlamı iyi dinlemelisiniz.
Örnek 1)
“How’s the weather in Canada these days?”
“Kanada’da bugünlerde hava nasıl?”
“It’s getting cooler. Winter’s coming!”
“Serinliyor. Kış geliyor!” (Burada, cool kelimesi gerçek anlamıyla kullanılmıştır.)
Örnek 2)
“What did you think of my new boyfriend?”
“Yeni erkek arkadaşımı nasıl buldun?”
“I liked him. He seemed like a cool guy!”
“Ondan hoşlandım. İyi bir adama benziyor!”
Örnek 3)
“I’m throwing a party next week for my birthday. Do you want to come?”
“Gelecek hafta doğum günüm için bir parti veriyorum. Gelmek ister misin?”
“Cool! Sure, I’d love to!”
“Harika! Elbette, çok isterim!”
To be beat (tükenmiş, bitik durumda olmak)(sıfat)
Normalde beat fiilin sözlük anlamı “(bir rekabette, dövüşte vb.) yenmek” veya “vurmak, dövmek”tir. Mesela, “Manchester United beat Liverpool,” yani, Manchester United, Liverpool,’u yener veya “Marko, stop beating your brother,” cümlesinde olduğu gibi, “Marko, kardeşini dövmekten vazgeç,” diyebilirsiniz. Beat fiilinin “kalbin atması” anlamı da vardır ve isim türündeki beat kelimesi de “kalp atışı” veya “tempo” anlamlarına gelir. Ancak argoda ve günlük İngilizcede kullanılan be beat‘in anlamı tamamen farklıdır. Eğer bir arkadaşınız, “I’m beat,” diyorsa, yorgunluktan bitip tükenmiş demektir.
Örnek 1)
“Do you want to go out tonight? There’s a cool new rock bar that’s just opened.”
“Bu gece dışarı çıkmak ister misin? Yeni açılan harika bir rock bar var.”
“Sorry, I can’t. I’m beat and I have to wake up early tomorrow.”
“Üzgünüm, yapamam. Bitik durumdayım ve yarın sabah erken kalkmam gerekiyor.”
Örnek 2)
“You look beat, what have you been doing?”
“Bitkin görünüyorsun, ne yapıyordun?”
“I’ve been helping my dad in the yard all morning.”
“Bütün sabah bahçede babama yardım ediyordum.”
To hang out (takılmak) (fiil)
Eğer birisi size İngilizce olarak genelde nerede takıldığınızı soruyorsa, boş vakitlerinizde nereye gitmeyi tercih ettiğinizi bilmek istiyordur. Eğer bir arkadaşınız onlarla takılmak isteyip istemediğinizi soruyorsa, boş zamanınızın olup olmadığını varsa da beraber geçirmek isteyip istemediğinizi merak ediyordur. Peki, bir arkadaşınıza ne yaptığını sorduğunuzda sadece takılıyorum diyorsa? Bu cevap, özel hiçbir şey yapmadığı ve boş olduğu anlamına gelir.
Örnek 1)
“Hey, it’s great to see you again.”
“Hey, seni yeniden görmek harika.”
“And you. We must hang out sometime.”
“Seni de. Bir ara takılmalıyız.”
“I would love that. I’ll call you soon.”
“Bunu çok isterim. Yakında seni arayacağım.”
Örnek 2)
“Paulo, where do you usually hang out on a Friday night?”
“Paulo, Cuma geceleri genellikle nerede takılırsın?”
“If I’m not working, usually at the diner across the road from school.”
“Eğer çalışmıyorsam, genellikle okulun karşısındaki lokantada.”
“Cool, I’ve been there a few times.”
“Harika, ben de birkaç kez oraya gitmiştim.”
Örnek 3)
“Hi Simon, what are you doing?”
“Selam, Simon, ne yapıyorsun?”
“Nothing much, just hanging out with Sally.” (Burada out kelimesini atarak yalnızca hanging‘i de kullanabilirsin: “Nothing much, just hanging with Sally.”)
“Pek bir şey değil, Sally ile takılıyoruz.”
Peki, ya hang out isim olarak kullanılırsa? O zaman da boş zamanınızı geçirdiğiniz yer anlamında kullanılır.
Örnek 4)
“Joey, where are you, guys.”
“Joey, neredesiniz?”
“We’re at our usual hang out. Come down whenever you want!”
“Her zaman takıldığımız yerde. Ne zaman istersen gel!”
(Bu mekan sevdikleri bir kafe, spor salonu ve hatta bir park bile olabilir).
To Chill Out (rahatlamak, gevşemek) (fiil)
Herkes rahatlamayı sever, ancak bu ne demek? Basitçe, gevşemek, rahat bir şekilde oturmak, sakinleşmek demek. “Chill” kelimesi genelde yanında “out” olsun ya da olmasın kullanılabilir ve eğer ana dili İngilizce olan birisiyle konuşuyorsanız kesinlikle sizi iki türlü de anlayacaktır.
Örnek 1)
“Hey Tommy, what are you guys doing?”
“Hey, Tommy, ne yapıyorsunuz?”
“We’re just chilling (out). Do you want to come round?”
“Hiç, rahat rahat oturuyoruz. Gelmek ister misin?”
Örnek 2)
“Sue, what did you do in the weekend?”
“Sue, hafta sonu ne yaptınız?”
“Nothing much. We just chilled (out).”
“Pek bir şey yapmadık. Sadece gevşeyip rahatımıza baktık.”
Ancak birisi size, “you need to chill out,” (“Sakinleşmen gerek.”) derse, buradaki “chill out” sözü “sakinleşmek” anlamındadır ve pek olumlu bir şey değildir. İnsanların bir duruma fazla tepki gösterdiğinizi veya saçmasapan küçük şeyler yüzünden strese girdiğinizi düşündüklerini gösterir.
Örnek 3)
“I can’t believe that test we just had. I’m sure I’m going to fail.”
“Girdiğimiz sınava inanamıyorum. Eminim kalacağım.”
“You need to chill out and stop thinking too much. I’m sure you’ll be fine.”
“Sakinleşmen ve bu kadar düşünmeyi bırakman gerek. Eminim bir şey olmayacak.”
Wheels (araç,araba)(isim)
Aslında bu kelimenin birebir karşılığı “tekerlekler.” Tekerlekleri olan birçok şey biliyoruz- bu bir araba, motosiklet ve hatta bir el arabası bile olabilir, ancak birisi kendi tekerleklerinden bahsediyorsa, arabasını kastediyor demektir.
Örnek 1)
“Hey, can you pick me up at 3?”
“Hey, beni saat 3’te alabilir misin?”
“Sorry, I can’t. I don’t have my wheels at the moment.”
“Üzgünüm, alamam. Şu anda arabam yok.”
“Why?”
“Neden?”
“I had to take it down to the garage, there’s something wrong with the engine!”
“Onu tamirciye götürmem gerekti, motoruyla ilgili bir sorun var!”
Örnek 2)
“Nice wheels!”
“Güzel araba!”
“Thanks, it was a birthday present from my dad!”
“Teşekkürler, babamdan doğum günü hediyesiydi!”
Amped (çok heyecanlı, coşkulu)(sıfat)
Eğer bir konuda çok heyecanlı, coşkulu iseniz, o durumu iple çekiyorsunuz demektir.
Örnek 1)
“I can’t wait to see Beyonce live!”
“Beyonce’u canlı görmeyi dört gözle bekliyorum!”
“Me too, I’m amped.”
“Ben de, acayip heyecanlıyım.”
Bu sıfat aynı zamanda bir şey hakkında çok kararlı olduğunuz, ona hazır olduğunuz ve o şeyin olmasını istediğiniz anlamına da gelebilir. Bu anlamıyla amped kelimesini, yine “hevesli, istekli olmak” anlamındaki pumped kelimesiyle de değiştirebilirsiniz. Diğer bir deyişle bu söz, tamamen adrenalin ile dolu olduğunuz anlamına gelir!
Örnek 2)
“I’m so amped for the game tonight!”
“Bu akşamki maç için fazlasıyla hazırım!”
“Yeah, I’m sure you are! You guys need to beat the Sox.”
“Evet, eminim öylesindir! Sox takımını yenmeniz gerek.”
Babe (bebek/afet) (isim)
Eğer birisinden babe diye bahsediyorsanız, onun çok çekici ve seksi olduğunu düşünüyorsunuz demektir. Ancak bunu başka birisiyle o kişi hakkında konuşurken söylemeniz gerekir, seksi bulduğunuz kişinin yüzüne söylerseniz itici ve rencide edici olabilir.
Örnek 1)
“What do you think of James’ new girlfriend?”
“James’in yeni kız arkadaşı hakkında ne düşünüyorsun?”
“Total babe! And you?”
“Tam bir afet! Ya sen?”
“Agreed!”
“Katılıyorum!”
Örnek 2)
“Oh man, Justin Timberlake is such a babe, don’t you think?”
“Ah, dostum, Justin Timberlake tam bir afet, öyle değil mi?”
“Not really, he looks like a little boy. I prefer Johnny Depp – now that’s a real man!”
“Bence değil, bence küçük bir çocuk gibi görünüyor. Ben Johnny Depp’i tercih ederim – erkek dediğin öyle olur!”
Busted (yakalanmış, basılmış/ yakalanmak, basılmak)(sıfat/fiil)
Eğer birini basarsanız, o kişiyi yapmaması/söylememesi/saklamaması gereken bir şeyi yaparken yakalamışsınız demektir. “The police bust people every day,” demek, “Polis her gün insanları basıyor,” demektir, yani polis kötü adamları yakalayıp gözaltına alıyor ve onların yargılanarak hapse girmesini sağlıyor demiş olursunuz.
Örnek 1)
“Did you hear that Sam got busted speeding?”
“Sam’in hız yaparken yakalandığını duydun mu?”
“No, but I’m not surprised. I’m always telling him he needs to drive slower!”
“Hayır, ama şaşırmadım. Ona daha yavaş araba kullanması gerektiğini hep söylüyorum!”
Örnek 2)
“There were two kids who were busted cheating in their exams!”
“Sınavda kopya çekerken yakalanan iki çocuk vardı!”
“Really? What happened?”
“Sahiden mi? Ne oldu?”
“I’m not sure, but they’ll definitely be punished. Our school takes cheating really seriously.”
“Emin değilim, ama kesin cezalandırılacaklar. Okulumuz kopya çekmeyi epey ciddiye alıyor.”
To have a blast (çok eğlenmek) (fiil)
Blast isminin İngilizcedeki normal tanımı, “büyük bir patlama”dır; bu kelimeyi genelde haber bültenlerinde şu şekilde duyarsınız veya görürsünüz: “Two men have been seriously injured and taken to hospital from a suspected bomb blast.” (“Şüpheli bir bomba patlaması sebebiyle iki erkek ciddi ölçüde yararlandı ve hastaneye kaldırıldı.“) Ancak, have a blast deyimini arkadaş arasında, argo haliyle kullanırsanız, çok daha pozitif bir anlamı vardır ve bir şeyin harika olduğunu veya çok iyi ve eğlenceli zaman geçirdiğinizi kastetmiş olursunuz.
Örnek 1)
“How was the Jack Johnson concert?”
“Jack Johnson konseri nasıldı?”
“It was awesome. Everyone had a blast.”
“Şahaneydi. Herkes acayip eğlendi.”
“Even John?”
“John bile mi?”
“Yeah even John. He was even dancing!”
“Evet, John bile. Hatta dans bile etti!”
“Wow, it must’ve been good!”
“Vay canına, konser bayağı iyi olmalı!”
Örnek 2)
“Thanks for inviting me to your party last night, I had a blast.”
“Beni dün geceki partine davet ettiğin için çok teşekkür ederim, çok eğlendim.”
“Thanks for coming and I’m glad you enjoyed it.”
“Geldiğin için teşekkür ederim; eğlenmene sevindim.”
To have a crush (on somebody) (birine vurulmak, tutulmak) (fiil)
Birine tutulmak harika bir duygudur ve sizin birinden çok etkilendiğinizi ve onunla arkadaştan da öte yakınlaşmak istediğinizi gösterir. Eğer birisi size vurulduysa, bu da aynı şeydir – bu sizden hoşlandığını ve yakınlaşmak istediğini gösterir.
Örnek 1)
“I have the biggest crush on Simon. He’s so cute!”
“Simon’a acayip vuruldum. O çok tatlı!”
“Isn’t he dating Jenny Parkes?”
“O Jenny Parkes ile çıkmıyor mu?”
“No, not anymore, apparently they broke up a few weeks ago!”
“Hayır, artık çıkmıyor; anlaşılan birkaç hafta önce ayrılmışlar!”
“Cool!”
“Harika!”
Have a crush yerine crushing on da kullanabilirsiniz, bu ikisi aynı anlama gelir ancak bu tabir daha genç nesil ve ergenler tarafından kullanılır.
Örnek 2)
“Oooh, you’re so crushing on Michael right now!”
“Oooo, şu an Michael’a acayip tutuluyorsun!”
“I am not! We’re just friends!”
“Hayır! Biz sadece arkadaşız!”
“Liar! I can tell you like him.”
“Yalancı! Ondan hoşlandığın anlaşılıyor.”
“Is it that obvious?”
“Bu o kadar bariz mi?”
To dump somebody (birini terk etmek) (fiil)
Eğer birini terk ederseniz, muhtemelen kalbini kırarsınız. Eğer erkek arkadaşınızı ya da kız arkadaşınızı terk ederseniz, bir sebepten dolayı artık onunla romantik bir ilişkiyi sürdürmezsiniz. Ve eğer terk edilirseniz, bu birisinin sizinle artık çıkmak istemediği anlamına gelir. Ama endişelenmeyin, “there are plenty more fish in the sea!” yani, elinizi sallasanız ellisi! (Bu deyimin birebir çevirisi, “denizde daha çok balık var!” şeklinde, ama biz Türkçede bu ifadeyi kullanmıyoruz. Bu ifade, flört edebileceğiniz daha bir sürü bekar ve müthiş insan var demek.)
Örnek 1)
“What’s wrong with Amy? She’s been walking around campus all day looking sad and like she’s going to start crying any minute.”
“Amy’nin nesi var? Sabahtan beri kampüste üzgün bir şekilde dolanıp duruyor, sanki her an ağlamaya başlayacakmış gibi.”
“Didn’t you hear? Alex dumped her last night! Just don’t mention his name at all!”
“Duymadın mı? Alex dün gece onu terk etmiş! Sakın (Alex’in) adını bile anma!”
“Wow, I’m surprised. They always looked so happy together!”
“Vay canına, şaşırdım. Birlikte hep çok mutlu görünürlerdi!”
Örnek 2)
“Landon looks so mad! What happened?”
“Landon çıldırmış gibi görünüyor! Ne oldu?”
“He and Samantha broke up.”
“O ve Samantha ayrıldılar.”
“Oh no, who dumped who?”
“Ah, olamaz, kim kimi terk etmiş?”
“I’m not sure, but I have a feeling it was Sam!”
“Enim değilim, ama içimden bir his Sam’in terk ettiğini söylüyor!”
Ex (eski (sevgili)) (isim)
Genellikle birisi ex kelimesini kullanıyorsa, eskiden çıktığı kız veya erkek arkadaşını kastediyordur. Ancak ex başka isimlerin başına konduğunda da “eski” anlamına gelir; örneğin, ex-boss, “eski patron” demektir. Örnek bir cümle de verelim: ” I met my ex-boss in the supermarket the other day and he asked me to come back and work for him. I’m not going to now I’ve found this awesome new job.” Türkçesi ise şöyle: “Geçen gün süpermarkette eski patronumla karşılaştım ve benden işe geri dönüp tekrar onun için çalışmamı istedi. Artık onunla çalışmayacağım çünkü harika bir iş buldum.”
Örnek 1)
“Who was that guy you were talking to before?”
“Daha önce konuştuğun o adam kimdi?”
“Oh Cam? He’s my ex!”
“Ah, Cam mi? O benim eski erkek arkadaşım!”
“And you’re still friends?”
“Hala arkadaş mısınız?”
“Kind of, we only broke up because he moved to LA.”
“Sayılır, o Los Angeles’a taşındığı için ayrılmıştık.”
Örnek 2)
“My ex always sends me messages on Facebook. I wish she’d stop, it’s really annoying!”
“Eski kız arkadaşım bana sürekli Facebook’tan mesaj gönderip duruyor. Keşke mesaj göndermeyi bıraksa, bu çok sinir bozucu bir durum!”
“Tell her, or just delete as your friend!”
“Bunu ona söyle, ya da onu arkadaşlıktan sil!”
Geek (inek)(isim)
Kibar bir şey kastedip kastetmediğiniz bu kelimeyi nasıl kullandığınıza göre değişir! Eğer bir insana geek diyorsanız, onu çok çalıştığı veya bilgisayar başında çok zaman harcayarak sosyalleşmediği için negatif anlamda eleştiriyorsunuz demektir. Ancak bir arkadaşınıza geek derseniz daha çok ona takılmak istiyorsunuzdur.
Örnek 1)
“What do think of the new girl Amanda?”
“Yeni gelen kız Amanda hakkında ne düşünüyorsun?”
“Not much, she seems like a geek. She spends all her time in the library!”
“Pek bir şey değil, inekmiş gibi görünüyor. Tüm vaktini kütüphanede geçiriyor!” (Bu örnekte geek kelimesi olumsuz ve kaba bir anlamda kullanılmıştır.)
“Maybe because she feels lonely. She’s new!”
“Belki de kendini yalnız hissettiğindendir. Ne de olsa buraya yeni geldi!”
Örnek 2)
“Let’s go Ted’s house party tonight! Everyone’s going to be there!”
“Gel, bu gece Ted’in ev partisine gidelim! Herkes orada olacak!”
“I wish I could, but I have to study for my finals!”
“Keşke gidebilseydim, ama finallerime çalışmam gerek!”
“Ah, man, you’re such a geek!”
“Ah, adamım, tam bir ineksin!” (Bu örnekte geek kelimesi şaka yollu, komik bir şekilde kullanılmıştır.)
“I know. But if I don’t pass Coach Jones is going to kick me off the team!”
“Biliyorum. Ama eğer derslerimi geçmezsem Koç Jones beni takımdan atacak!”
Hooked on something (bir şeye tutkun, düşkün, müptela) (fiil)
Bu fiil bir şeye düşkün olduğunuz, müptela, yani bağımlı olduğunuz ve ona bir türlü doyamadığınız durumlarda kullanılır. Çikolataya, basketbola, yeni bir TV dizisine ya da sigara gibi daha tehlikeli bir şeye bağımlı olabilirsiniz (bu arada bu hiç de hoş bir şey değil!).
Örnek 1)
“What did you think about the new sitcom with James Franco?”
“James Franco’nun oynadığı yeni komedi dizisini nasıl buldun?”
“Loved it. I’m hooked already!”
“Bayıldım. Şimdiden bağımlısı olmuş durumdayım!”
Örnek 2)
“I miss George!”
“George’u özlüyorum!”
“George’s your ex. You’re hooked on him and it’s not healthy. It’s time to move on!”
“George senin eski sevgilin. Ona tutkunsun ve bu hiç sağlıklı değil. Artık onu geride bırakma zamanı!”
Looker (çok hoş, güzel (fıstık gibi)/yakışıklı (taş gibi))(isim)
Eğer birisi size looker diyorsa, kendinizle gurur duymalısınız- çünkü size en üst düzeyde bir iltifat ediyor ve sizin gayet iyi göründüğünüzü söylüyor demektir. Büyük ihtimalle bunu asla yüzünüze söylemeyecektir ancak başkasından duyabilirsiniz.
Örnek 1)
“That Marni girl is a real looker, don’t you think?”
“Şu Marni denilen kız fıstık gibi, sence de öyle değil mi?”
“She’s a nice girl but not my type!”
“Hoş bir kız ama benim tipim değil!”
Örnek 2)
“Have you seen the new history professor yet?”
“Yeni tarih öğretmenini gördün mü?”
“No, but I hear he’s a real looker!”
“Hayır, ama duyduğuma göre kendisi taş gibiymiş!”
“You hear right. He is!”
“Doğru duymuşsun. Gerçekten öyle!”
To be in (moda olmak)(sıfat)
Bir edat olarak in kelimesinin anlamını zaten biliyorsunuzdur. Belki de bu kelime İngilizce dersinde öğrendiğiniz ilk kelimelerdendir. Örneğin, the boy’s in the house (çocuk evde), my pencil is in my pencil case (kalemim kalem kutumun içinde). Ancak bu kelime, tamamen farklı bir anlamı kastetmek için de kullanılabilir; bir dönem Türkçede de yaygın olarak aynı anlamda kullanılan in, o an için moda olan veya trend olan şey demektir. (Tersi, yani eski moda sayılan şeyler için de out kelimesi kullanılır.) Şu anda moda olan şeyler belki de bir ay içinde artık moda olmayabilir-neden mi? Çünkü trendler hep değişir!
Örnek 1)
“Jordan, why do you keep listening to that music? It’s awful!”
“Jordan, neden şu müziği dinleyip duruyorsun? Çok korkunç bir müzik!”
“Mom, you don’t know anything. It’s the in thing now!”
“Anne, hiçbir şey bildiğin yok. Bu şimdi moda!”
Örnek 2)
“So, what’s in at the moment?”
“Pekala, bu sıralar neler moda?”
“Seriously Dad?”
“Ciddi misin, Baba?”
“Yeah, come on I wanna know what’s cool and what’s not!”
“Evet, hadi ama, neyin havalı olup olmadığını bilmek istiyorum!”
Sick (acayip iyi, şahane)(sıfat)
Sick kelimesi size neyi çağrıştırıyor? Öksürmek hapşırmak vb… Hayır, bizim ele aldığımız anlamıyla sick kelimesi, İngilizce-Türkçe sözlükteki karşılığı olan “hasta” demek değil. Eğer bir arkadaşınız İngilizce olarak bir partiyi sick diye tanımlıyorsa, partinin acayip iyi, harika ve hatta şahane olduğunu düşünüyordur. Bu durumda bu kelimenin “müthiş” anlamına gelen awesome kelimesi ile benzer bir anlamı vardır, ancak bu kelimeyi sadece ergenlik çağındakilerden veya üniversite öğrencilerinden duyarsınız- ve belki bir de Kaliforniyalı sörfçülerden!
Örnek 1)
“When are you going to Hawaii?”
“Havai’ye ne zaman gidiyorsun?”
“Next week! Have you been?”
“Gelecek hafta! Sen hiç gittin mi?”
“Yeah, a few times, it’s sick!”
“Evet, birkaç kere, acayip bir yer!”
Örnek 2)
“You missed a sick party last night!”
“Dün gece şahane bir parti kaçırdın!”
“Oh, man, I knew I should have gone!”
“Ah, adamım, gitmem gerektiğini biliyordum!”
Epic Fail (tam bir felaket/fiyasko) (isim)
Epic kelimesi “büyük, destansı” anlamına gelir, “fail” kelimesinin anlamını zaten biliyorsunuzdur, “başarısızlık, batış” demek. Bu iki kelimeyi yan yana koyun ve işte size, “muhteşem bir fiyasko” veya “epik bir facia”! Bu sözü, işler beklendiği gibi yolunda gitmediğinde veya hata yapma ya da başarısız olma fikrini abartmak istediğinizde kullanırsınız.
Örnek 1)
“The school basketball team lost the game by 30 points, can you believe it?”
“Okulun basketbol takımı maçı 30 puanla kaybetti, inanabiliyor musun?”
“Yeah, epic fail!”
“Evet, tam bir fiyasko!”
Örnek 2)
“Did you get your test marks back?”
“Sınav sonuçlarını aldın mı?”
“Yeah, it was an epic fail and I have to redo the classes again next semester!”
“Evet, tam bir faciaydı, gelecek dönem derslerimi tekrar almam gerekecek!”
“Oh too bad, I’m sorry!”
“Of, çok kötü olmuş, üzgünüm!”
Ripped (taş gibi, kaslı) (sıfat)
Günlük İngilizcede ripped kelimesi “yırtılmış” anlamına gelir- kotlarınızı veya bir parça kağıdı yırtabilirsiniz. Ancak argodaki anlamının bununla hiçbir ilgisi yoktur. Eğer bir insan için ripped kelimesini kullanırsanız (her zaman olmamakla birlikte genelde erkekler için kullanılır) onun harika bir vücudu ve müthiş kasları olduğunu kastedersiniz- bunun muhtemel sebebi de spor salonunda çok vücut çalışmasıdır.
Örnek 1)
“Dude, you’re so ripped! What’s your secret?”
“Dostum, taş gibisin! Sırrın ne?”
“Gym two hours a day!”
“Günde iki saat spor salonu!”
Örnek 2)
“Have you seen Martin lately?”
“Son zamanlarda Martin’i gördün mü?”
“No, why?”
“Hayır, neden?”
“He’s done something to himself! He totally ripped!”
“Kendine bir şeyler yapmış! Taş gibi olmuş!”
“What? No way! He used to be so overweight!”
“Ne? Yok artık! Eskiden epey fazla kiloluydu!”
Dunno (bilmiyorum) (kısaltma)
Basitçe söylemek gerekirse, dunno kelimesi, “bilmiyorum,” demektir. Bilmiyorum demenin daha kısa ve daha tembelce yoludur ve özellikle gençler arasında çok popülerdir. Ancak, bunu kime söylediğinize dikkat edin- sizden daha üst konumda bir insana söylerseniz kaba olacaktır. Bu nedenle, siz bu kelimeyi sadece yaşıtınız olan veya sizden daha genç olan insanların yanına kullanın.
Örnek 1)
“Where’s Jane? She’s supposed to be here by now.”
“Jane nerede? Şimdiye kadar çoktan burada olmalıydı.”
“Dunno, she’s always late!”
“Bilmem, o hep geç kalır!”
Örnek 2)
“What are you doing for Spring Break?”
“Bahar Tatilinde ne yapıyorsun?”
“Dunno, I was thinking Mexico again. You?”
“Bilmem, yine Meksika’ya giderim diye düşünüyordum. Ya sen?”
“Dunno yet!”
“Şimdilik bilmiyorum!”
Loser (ezik, beceriksiz, boş adam)(isim)
Lose kelimesinin anlamı “kaybetmek”tir, o zaman loser da “kaybeden” olur. Bir oyunda kazananlar ve kaybedenler vardır, ancak bir arkadaşınız birine loser diyorsa, bu o kişinin bir oyun veya yarışma kaybettiğinden değildir. Bunun sebebi onu hareket ve davranışlarından dolayı sevmemesidir. Sonuç olarak loser kelimesi için Türkçede “ezik, beceriksiz, boş” karşılıklarını kullanabiliriz.
Örnek 1)
“Ray is such a loser for breaking up with Rebecca.”
“Ray Rebecca’dan ayrılarak tam bir eziklik etti.”
“Yeah, I know, he’s never going to find a girl as good as her!”
“Evet, biliyorum, asla onun kadar iyi bir kız bulamayacak!”
Örnek 2)
“Victor’s turning into a real loser these days.”
“Victor bu günlerde bomboş bir adama dönüşüyor.”
“Why?”
“Neden?”
“I dunno but he’s turned really arrogant since he’s gone to college!”
“Bilmem, ama üniversiteye başladığından beri iyice kendini beğenmiş bir havaya büründü!”
Rip off (kazık, söğüşleme) (isim) / To rip off (kazıklamak, söğüşlemek) (fiil)
Eğer gayet sıradan bir tişört görürseniz ve üzerindeki fiyat etiketinde 80$ yazıyorsa şok olursunuz, öyle değil mi? Bu tişört tam bir rip off, yani kazıktır, başka bir deyişle, çok pahalıdır. Eğer bir insan sizi kazıklıyorsa, size normalde ödemeniz gerekenden çok daha fazla para ödeterek sizi kandırıyordur, örneğin turistler genelde yerel halk tarafından kazıklanırlar çünkü halk para kazanmak istiyordur, turistlerin ise bu konuda hiçbir fikri yoktur.
Örnek 1)
“I’m not going to the J-Lo concert anymore.”
“Artık J-Lo konserine gitmeyeceğim.”
“Why not?”
“Neden?”
“The tickets are way too expensive. They’re $250 each.”
“Biletler haddinden fazla pahalı. Tanesi 250$.”
“Oooh, that’s such a rip off! Who can afford that these days?”
“Ooo, ne kadar kazıkmış! Bu günlerde buna kimin gücü yeter ki?”
Örnek 2)
“How much did you buy your wheels for bro?”
“Arabanı kaça aldın, abi?”
“$2000!”
“2000$’a!”
“Dude, you were so ripped off. This car’s worth only half of that!”
“Dostum, acayip kazıklanmışsın. Bu arada bunun ancak yarısı eder!”
İşte, oldu! İngilizce konuşan arkadaşlarınızdan duyabileceğiniz gündelik argo kelimelerden birkaçını öğrendiniz, hem de hiçbir sözlükte öğrenemeyeceğiniz bir şekilde, gerçek hayattan örnekleriyle! Ancak, onları nerede ve nasıl kullanacağınız konusunda dikkatli olun. Argo ifadeler, genellikle arkadaşlarınız ve samimi olduğunuz insanlar (aileniz gibi) arasındayken kullanılır. Argo konuştuğunuz için bir işe alınmamanız utanç verici olur – hatta bu duruma epic fail (tam bir fiyasko) de denebilir!
Gerçek hayatta geçen İngilizce konuşmalardaki şahane argo kelimeleri (ve hatta daha fazla kelimeyi) duymak ister misiniz? O zaman FluentU sizin yeni favori öğrenme aracınız olmak üzere. FluentU’da aralarından istediklerinizi seçebileceğiniz yüzlerce İngilizce video var. Bu videolar internetten, televizyon programlarından, filmlerden, haber programlarından, çizgi filmlerden ve çok daha fazlasından alındı.
Başlangıçta gündelik İngilizce kelimeleri ve argo kelimeleri öğrenmek çok zor olabilir. Bu yaygın bir problemdir. Kitaplarınız ve örgün İngilizce dersleriniz size bu konuda yardımcı olamayabilir. O zaman bunları neden Bart Simpson’dan ve diğer eğlenceli karakterlerden öğrenmeyesiniz ki?
Elbette ki “stinking” yani “leş gibi kokan” insanlardan bahsetmeyi ders kitaplarından öğrenemezsiniz! FluentU’daki bütün videolarda neler olup bittiğini anlayabilmeniz adına altyazılar vardır. İyi anlayamadığınız yeni bir argo kelime mi duydunuz? FluentU, herhangi bir kelimenin açıklamasını ekrandan görüntülemenizi sağlar.
Amerikan İngilizcesindeki bazı argo kelimeler ana dilinizde kulağa anlamlı gelmeyebilir. İşte, tam da bu yüzden, burada tanımlardan daha fazlası var. Size kelimelerin nasıl kullanıldığını resimler ve örnek cümlelerle gösteriyoruz. Bugün FluentU’ya bir göz atarak, gerçek dünyada Amerikan İngilizcesindeki argo kelimelerin nasıl kullanıldığını öğrenmeye başlayın!
FluentU’yu websitesi üzerinden , bilgisayarınız veya tabletinizden kullanmaya başlayın, ya da, daha da iyisi, iTunes store’dan veya Google Play’den FluentU mobil uygulamasını indir.
İkinci Dil Olarak İngilizce öğrenenler (ESL Öğrencileri) için Amerikan İngilizcesine ait argo kelimeler için diğer kaynaklar
Massachusetts Üniversitesi’nin Amerikan İngilizcesi argosu listesi: Yaygın kullanılan argo kelimelerin ve deyimlerin anlamlarını da içeren alfabetik listesi. Argo kelime ve deyimlerin bir kısmı A.B.D.’nin Kuzeydoğu bölgesine özgü.
Dave Sperling’in ESL Argo sayfası : Bu sayfada kapsamlı, alfabetik bir argo kelimeler listesi, ayrıca örnekler de mevcut. Buradaki argo kelimelerin bazıları çok da yaygın değil.
Manythings.org’dan sık kullanılan Amerikan argosu listesi: Bu da kapsamlı bir İngilizce argo kelime listesi. Dave Sperling’in ESL argo sayfasından farklı olarak, bu sitede önce örnekleri görebiliyorsunuz. Böylece tanımı görmeden önce, anlamını tahmin edebiliyorsunuz.