
16 Meşhur Sözle En Sık Kullanılan İngilizce Fiilleri Öğrenin
Her gün 20,000 civarında kelime sarf ediyorsunuz.
Bu, uyanık olduğunuz her saat 1,000 kelimeden fazlasını söylediğiniz anlamına geliyor! Fakat bunlardan bazıları, diğerlerinden daha sık kullanılan kelimelerdir.
Eğer İngilizce öğreniyorsanız, bu kelimelerin çoğu muhtemelen iş yerinde veya okulda, sınıf arkadaşlarınızla veya anadili İngilizce olan kişilerle konuşurken sarf ettiğiniz veya yalnızca konuşma becerilerinizi geliştirmek için yaptığınız pratiklerde kullandığınız İngilizce kelimelerden oluşuyordur.
Üstelik bu kelimelerin çoğu da fiildir. İngilizcede en sık kullanılan kelimelerin başında fiiller gelir.
Fiiller eylemleri ifade eden kelimelerdir—jump (zıplamak/atlamak), throw (atmak), go (gitmek), think (düşünmek) gibi—ve konuştuğunuz her bir cümlenin birer parçasıdırlar. İngilizcede fiile ihtiyaç duymayan çok az cümle vardır, bu yüzden her gün oldukça fazla fiil kullanırsınız.
Peki ama, fiilleri tam anlamıyla biliyor musunuz? Her bir fiili doğru şekilde kullanıyor musunuz? Bu kelimeleri kullanabileceğiniz bütün farklı durumları biliyor musunuz? Bunu bir düşünün!
Muhtemelen yeni kelimeler öğrenmeye, oldukça fazla zaman ve çaba harcıyorsunuzdur ve tabii ki bu da çok önemli. Fakat her gün kullandığınız kelimelere de bir bakıp onları daha da iyi öğrenmek de iyi bir fikir.
Sık kullanılan İngilizce fiilleri bildiğinizi düşünüyor olabilirsiniz, ancak muhtemelen onlar hakkında öğreneceğiniz daha çok şey var.
Download: This blog post is available as a convenient and portable PDF that you can take anywhere. Click here to get a copy. (Download)
Hangi İngilizce Fiilleri Öğreneceğinizi Seçmek
Bazı fiillerin yalnızca bir anlamı vardır ve tek bir şekilde kullanılırlar. Diğerlerinin pek çok farklı anlamı vardır ve muhtemelen sizin farkında bile olmadığınız şekillerde kullanılabilirler.
Nereden başlayacaksınız?
Yalnızca bir günlüğüne İngilizce söylediğiniz cümlelere dikkat edin. En çok kullandığınız kelimeleri fark etmeye başlayacaksınız. İşte başlamanız gereken kelimeler bunlar.
Şimdi gözlerinizi ve kulaklarınız açın, her yerde daha fazla fiil fark etmeye başlayacaksınız. Tekrar tekrar okuduğunuz ya da duyduğunuz kelimelere aşinasınızdır. Sürekli duyduğunuz ama ne anlama geldiğinden emin olmadığınız bazı sözcükler olduğunu fark ettiniz mi?
Başlamak için en iyi yerlerden biri, en sık kullanılan İngilizce fiiller listeleridir—işte biz de size tam olarak böyle bir liste hazırladık.
Başlamadan önce, size önemli bir hatırlatmamız var: Bu popüler fiillerden bazıları “irregular,” yani “düzensiz” fiiller. Bu da farklı zaman yapılarında (tenses) “regular,” yani “düzenli” fiillerden farklı formlarda kullanıldıkları (çekimlendikleri) anlamına geliyor (örneğin, past tense, yani geçmiş zaman için, sonlarına -ed eklenmiyor).
Bu düzensiz fiillerin farklı formlarını ezberlemeniz gerekecek. Yalnızca kelimenin anlamını ve nerelerde kullanılacağını değil, farklı çekimlerini (formlarını) de öğrenmelisiniz. Bu şekilde her cümlede doğru kelimeyi doğru şekilde kullanabilirsiniz!
Sık Kullanılan İngilizce Fiilleri Öğrenmenin En İyi Yolu
Kelimeleri yalnızca tanımlarına bakarak öğrenmek zor olabilir. Kelimeleri gerçek cümlelerin içinde duymak ve görmek, onları öğrenmemizi kolaylaştırır. Buna “context,” yani “bağlam” denir ve sözcükleri bağlam içerisinde görmek beyninize kelimeyi bağlayabileceği bir nokta, bir anlam zemini verir. Böylece kelimenin anlamını hatırlamaya çalıştığınızda bütün cümleyi hatırlayabilirsiniz.
Bu kelimeleri hatırlamanın daha da iyi bir yolu, onları FluentU‘daki eğlenceli videolarda görmektir. FluentU müzik klipleri, film fragmanları, haberler ve ilham verici konuşmalar gibi gerçek dünyaya ait videoları alır —ve onları kişiselleştirilmiş dil öğrenme derslerine çevirir. İşin en iyi yanı da, FluentU’nun iOS ve Android cihazlar için hazırlanan mobil uygulamaları sayesinde her an her yerde İngilizce çalışmaya zaman ayırabilirsiniz.
Bu fiilleri videolarda, mesela komik bir reklamda gördüğünüzde daha iyi anlayacak ve daha kolay hatırlayabileceksiniz. Ayrıca, her bir sözcüğün bağlam içerisindeki tanımını, görselini, sesli okunuşunu ve birden fazla örnek cümle içerisindeki kullanımını da göreceksiniz. Üstüne üstlük, bir sözcüğün sitedeki diğer videolarda nasıl kullanıldığını görmek isterseniz, üzerine tıklamanız yeter!
Artık hazır olduğunuza göre, işte size İngilizcede en yaygın olarak kullanılan fiillerin 16’sı – üstelik kullanımlarını gösteren meşhur alıntılarla birlikte!
Meşhur Sözlerle En Sık Kullanılan İngilizce Fiillerden 16’sını Öğrenin
Başlamadan önce bir not: Bu listeden en iyi şekilde faydalanmak için, bir sözlük açın! Kelimelerin sözlükteki anlamlarına ve farklı formlarına, cümlede nasıl kullanılacaklarına ve daha detaylı ve derinlemesine tanımlarına bakın. Bu kelimeleri iyi öğrenin, zira bu kelimeler öyle yaygın kullanılıyor ki, her İngilizce konuştuğunuzda onları kullanıyor olabilirsiniz!
1. To Be
Fiil Çekimi: To be
Anlamı: Olmak, gerçekleşmek.
To be or not to be, that is the question.
Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu. (İngilizce cümledeki “is” sözcüğü “to be” fiilinin geniş zamanda 3. tekilde çekimlenmiş halidir, Türkçede “bu” diye ifade edilen -“budur” da denilebilir- yüklemde gizli kalmıştır.)—William Shakespeare’in “Hamlet” adlı oyununda Hamlet karakterinden alıntıdır.
Bu söz, oyun yazarı William Shakespeare tarafından yazılan en meşhur repliklerden biridir. Shakespeare’in hiçbir oyununu okumuş ya da izlemiş olmasanız bile bu sözü duymuşsunuzdur. Bu replikte, başına yakın zamanda ciddi anlamda kötü şeyler gelmiş olan Hamlet karakteri var olmanın bir anlamı olup olmadığını sorguluyor.
“To be” fiili İngilizcede en sık kullanılan fiildir. Var olan veya gerçekleşen şeylerden bahsederken veya kendimizden veya başkalarından söz ederken kullandığımız bir kelimedir. Bu fiilin bütün formlarını öğrenin, zira epey sık kullanacaksınız!
2. To Have
Fiil Çekimi: To have
Anlamı: Sahip olmak, bulundurmak, elinde olmak, deneyimlemek, bir şeyi yapmaya ihtiyaç duymak. Bu fiil aynı zamanda yakın geçmişten söz ederken kullanılan present perfect, present perfect continuous, past perfect ve past perfect continuous zaman yapılarında yardımcı fiil olarak da kullanılır (Örnek: “I have eaten,” yani “Yemek yedim.”).
Learn to appreciate what you have before time makes you appreciate what you had.
Zaman size eskiden sahip olduklarınızın kıymetini göstermeden önce, elinizdekilerin (şu anda sahip olduklarınızın) kıymetini bilmeyi öğrenin.—Bilinmiyor
Bu sözü kimin söylediğinden kimse tam olarak emin değil, ancak anlamı hatırlanmaya değer. Bize sahip olduklarımızın, elimizdekilerin, şu anda yaşamakta olduğumuz deneyimlerin kıymetini bilmemizi ve tadını çıkarmamızı hatırlatıyor – çünkü onları ne zaman kaybedeceğimizi asla bilemeyiz. Ailenizi sevin, hayatınızın tadını çıkarın ve her şeyin kıymetini bilin!
“Have” kelimesini nasıl kullanacağınızı öğrenmenin en zor taraflarından biri, onu yardımcı fiil olarak doğru şekilde kullanmayı öğrenmektir. “Have” yardımcı fiili sıklıkla bir şeylerin zaten/çoktan olup bittiğini ifade ederken kullanılır.
Örneğin, bir restoranda daha önce yemek yediyseniz, “I have eaten here,” diyebilirsiniz. Aynı zamanda, “I had been reading when he visited yesterday,” diyerek birinin ziyareti ile okumanızın bölündüğünü de ifade edebilirsiniz (“Dün o beni ziyaret ettiği zaman (bir süredir) okuyordum.”). Bu fiili anlamak için elinizden geldiğince fazla kullanın!
3. To Do
Fiil Çekimi: To do
Anlamı: Yapmak, bir eylemi gerçekleştirmek, bir şeyi başarmak.
Do or do not. There is no try.
Yap ya da yapma. Denemek diye bir şey yok.—”Star Wars” filminde Yoda’nın konuşmasından
Meşhur “Star Wars”filminde Yoda tarafından söylenen bu söz, bir hedefiniz olduğunda ona başarma amacıyla yaklaşmanız gerektiğini ifade ediyor. Denemek demek, başarısızlığa uğrama ihtimaliniz olduğunu gösterir! Bu yüzden İngilizce öğreniyorsanız, bunu yapın, yalnızca yapmaya çalışmayın.
“Do” kelimesi çiftlerin evlenirken söylediği, “evlenmeyi kabul ediyorum” anlamındaki “I do,”dan “You can do it!” yani “Bunu yapabilirsin/başarabilirsin,” anlamındaki motive edici sözlere kadar pek çok yerde kullanılır.
“Do” kelimesini soru sorarken yardımcı fiil olarak da- genellikle cümlenin başında- oldukça sık kullanacaksınız. Örneğin, “Do you know how to speak English?” (“İngilizce konuşmayı biliyor musun?”) veya “Did you feed the fish?” (“Balıkları besledin mi?”)
4. To Say
Fiil Çekimi: To say
Anlamı: Söylemek, demek, ifade etmek, kendinizi yüksek sesle ifade etmek için kelimeleri kullanmak.
Never say never.
Asla asla deme.—Charles Dickens’ın “Pickwick Papers” kitabından alıntıdır. (Bu kitap Türkçede “Mister Pickwick’in Serüvenleri” ve “Bay Pickwick’in Serüvenleri” adları altında basılmıştır.)
Eğer ajan filmlerini seviyorsanız, “Never Say Never Again”in (“Bir Daha Asla Asla Deme”) 1980’lerden bir James Bond filminin adı olduğunu bilirsiniz, ancak bu söz aslında ünlü yazar Charles Dickens’a aitti.
Bu sözün anlamı basit fakat güçlü: Hayatta her şey olabilir!
Ne zaman “say” (söylemek, demek) ne zaman “speak” (konuşmak) ya da “tell” (söylemek, anlatmak) kullanacağınızı anlamakta zorlanıyorsanız, şunu hatırlayın:
- Birinden alıntı yaparken, “say” kullanın. (“She said she’s coming to the party”/”(O) Partiye geleceğini söyledi.)
- Karşıda konuşulan biri varsa, “tell” kullanın. (“I told you that wouldn’t work!”/ Sana bunun işe yaramayacağını söylemiştim.) “Tell”den sonra mutlaka konuşulan kişi gelmeli.
- Genel bir konuşmadan ya da daha ciddi bir sohbetten bahsederken “speak” veya “talk” kullanın. (“I spoke with the professor.”/”Profesörle konuştum.”)
Unutmayın, say‘den sonra söylenen şey, tell‘den sonra söylenen/konuşulan kişi gelir: “She said no” ve “She told me no” cümlelerinin ikisi de aynı şeyi doğru şekilde ifade eder, yani “(O) Hayır dedi,” ve “(O) Bana hayır dedi.”
5. To Go
Fiil Çekimi: To go
Anlamı: Bir yerden bir yere gitmek, ayrılmak, sürmek, devam etmek.
In three words I can sum up everything I’ve learned about life: It goes on.
Üç kelimeyle hayatla ilgili öğrendiğim her şeyi özetleyebilirim: Hayat devam ediyor.—Robert Frost
Hayattan pek çok şey öğrenebilirsiniz, fakat şair Robert Frost günün sonunda en önemli gerçeğin hayatın “devam ettiği” olduğunu öğrenmiş. Bu da, ne olursa olsun, ne yaşıyor olursanız olun, hayatın devam edeceği anlamına geliyor.
“Go” kelimesi hareketle ilgili bir kelime. Onu bir yere giderken (when you’re going somewhere), petrol fiyatlarının artışından şikayet ederken (when you’re complaining about gas prices going up), veya duvarınızda zeminden tavana kadar uzanan(/giden) bir deliği tarif ederken (when you’re describing a hole in your wall that went from the floor to the ceiling).
6. To Get
Fiil Çekimi: To get
Anlamı: Bir şeyi almak veya elde etmek, bir şeyi anlamak, bir yere ulaşmak (“get to”).
Get your facts first, then you can distort them as you please.
Önce gerçeklere ulaşın, sonra onları istediğiniz gibi çarpıtabilirsiniz.—Mark Twain
Yazar Mark Twain “The Adventures of Tom Sawyer,” yani Türkçedeki adıyla “Tom Swayer’ın Maceraları” gibi birkaç ünlü kitap yazmış, fakat aynı zamanda birkaç zekice ve esprili şey de söylemiştir. Bu alıntıda bir konuyla ilgili herhangi bir çıkarım yapmadan önce o konuyu derinlemesine bilmeniz gerektiğine işaret ediyor. “Distort” bir şeyi bükmek, çarpıtmak veya değiştirmek demek. Twain burada çıkarları uğruna gerçekleri çarpıtan insanlarla alay ediyor.
Fiziksel varlığı olan şeyleri almaktan söz ederken de, kavramları anlamaktan veya soyut şeyleri elde etmekten söz ederken de get fiilini kullanabilirsiniz. Örneğin, bir işe girmekten söz ederken “getting a job,” bir kedi almaktan söz ederken “getting a cat,” veya yeni bilgiler edinirken “getting some new information/knowledge” denebilir. Bu fiil pek çok kalıplaşmış ifadede de kullanılır:
- Get a grip gevşeyip kendinizi kontrol etmeniz anlamına gelir.
- Get going yola çıkmak anlamına gelir.
- Get over it bir şeyi aşmak, bir şeyin artık canınızı sıkmasına izin vermemek anlamına gelir.
Bu yaygın kullanılan ifadeleri öğrenirseniz, İngilizceyi daha doğal bir şekilde konuşabilirsiniz.
7. To Make
Fiil Çekimi: To make
Anlamı: Yapmak, meydana getirmek, oluşturmak, yaratmak, birini bir şey yapmaya zorlamak.
Take chances, make mistakes, get messy!
Risk alın, hata yapın, dağıtın!—”The Magic School Bus” (“Sihirli Okul Otobüsü”) çizgi filminin karakteri Ms. Frizzle’ın bir repliği
Bu sözler, yalnızca 90’larda “The Magic School Bus” çizgi filmini izleyen kişiler için “ünlü” olabilir, fakat kesinlikle ibret alınacak sözler. Bu alıntının söylemek istediği şey, yeni bir şeyler öğrenirken üzerinizi kirletmekten, ya da işleri yüzünüze gözünüze bulaştırmaktan korkmamamız gerektiği.
“Make” fiilinin birkaç temel anlamı olsa da, pek çok farklı kullanımı vardır. Üstelik İngilizcede gayet sık kullanılan fiillerden biridir. Bu kelimeyi öğrenirken, olabildiğince fazla kullanımını öğrenmeye çalışın.
Örneğin, “make money” derseniz, “para kazanmak” demiş olursunuz (Örneğin: He makes a lot of money. / O çok para kazanıyor.). “Make” kelimesini “yönelmek” anlamında da kullanabilirsiniz (Örneğin: He made for his car. / (O) Arabasına yöneldi.). Hatta bu fiili bir şeyi başka bir şeyi dönüştürmek anlamında bile kullanabilirsiniz (Örneğin: You can make butter from milk./Sütten tereyağı yapabilirsiniz.).
8. To Know
Fiil Çekimi: To know
Anlamı: Bilmek, bir şeyin farkında olmak, birini tanımak, bir ilişki kurmak.
We know what we are, but know not what we may be.
Ne olduğumuzu biliyoruz, fakat ne olabileceğimizi bilmiyoruz.—William Shakespeare’in “Hamlet” oyununda Ophelia’nın repliği
Bu kadar çok insanın William Shakespeare’i tüm zamanların en iyi oyun yazarlarından biri olarak görmesine şaşmamalı—eserleri harika sözlerle dolu! Üstelik kendisi zamanında İngilizceye pek çok yeni kelime de kazandırmış, sözlükler onun icadı olan kelimelerle dolu! Bu alıntıda da Shakespeare’in kadın karakteri Ophelia, şu anda belirli bir şekilde hissediyor, görünüyor ve davranıyor olsak da, gelecekte tamamen farklı insanlar olabileceğimizi söylüyor. Başımıza neler geleceğini asla bilemeyiz!
Bilgi bizim için önemlidir ve onu başkalarıyla paylaşırken sıklıkla “know” kelimesini kullanırız. Bu kelime kendi zihninizden gelen bir bilgiden bahsettiğinizde kullanılır, bu bilgi ister Fransa’nın başkenti olsun (to know the capital of France), ister yanınızdan geçen kişiyi tanımanız (to know the person who just walked past you).
Bu kelimeyi bir şeyden emin olduğumuzu ifade etmek için de kullanırız. Örneğin: “I just know that London is the capital of France.” (“Londra’nın Fransa’nın başkenti olduğunu biliyorum.”) Tabii ki, bu cümlede olduğu gibi, haklı olmanız gerekmez – yalnızca haklı olduğunuzu düşünmeniz yeter. (Fransa’nın başkenti Paris’tir!)
9. To Take
Fiil Çekimi: To take
Anlamı: Bir şeyi ellerinizle almak, taşımak veya getirmek, almak, kabul etmek, saymak.
I wish they would only take me as I am.
Keşke beni olduğum gibi kabul etseler.—Vincent Van Gogh
Vincent Van Gogh sözlerinden çok günebakan çiçekleri ve yıldızlı geceleri çizdiği resimleri ve kulağını kesmesiyle meşhurdu. Ancak bu alıntıda hepimizin hayatımızın bir noktasında hissetmiş olabileceği bir şeyden bahsediyor: Olduğunuz gibi kabul edilmek.
Take fiilini bir şeyi fiziksel olarak yerinden aldığınızda/kaldırdığınızda kullanabilirsiniz. İnsanların size verdikleri şeyleri veya size ait olan şeyleri de alırsınız. Birine bir işi yaparken acele etmemesini söylerseniz, “take your time,” dersiniz. Bu son örnek, “take” kelimesinin başka bir anlamıdır ve bunu kullanmak için biraz pratik yapmanız gerekebilir. “Take” fiilinin başka bir kullanımına örnek olarak, “It takes 15 minutes to get to the bus stop,” cümlesini verebiliriz, yani “Otobüs durağına ulaşmak 15 dakika sürüyor/alıyor.” Bu kullanıma benzer bir örnek de, “It took me 2 hours to clean your room,” yani, “Odanı temizlemek 2 saatimi aldı,” cümlesindeki kullanımdır. Bu son iki örnekteki kullanımda “take” kelimesi bir şeyin belirli bir zamanınızı “almasını” ifade ediyor. Bakalım son örneğimize ne cevap vereceksiniz: “Will it take you a week to learn this word or a day?”/ “Bu kelimeyi öğrenmeniz bir hafta(nızı) mı alacak, yoksa bir gün(ünüzü) mü?”
10. To See
Fiil Çekimi: To see
Anlamı: Bir şeyi algılamak için gözlerinizi kullanmak (görmek), bir şeyi anlamak (“Ah, I see.” / “Haa, anlıyorum/anladım.” ).
We don’t see things as they are, we see them as we are.
Şeyleri (nesneleri, olayları vb.) oldukları gibi görmeyiz, olduğumuz gibi görürüz.—Anaïs Nin
Yazar Anaïs Nin’den yapılan bu sözlü alıntı, herkesin her şeyi farklı gördüğü anlamına gelir. Deneyimlerimiz ve bakış açımız dünyayı ve içindeki şeyleri görme biçimimizi değiştirir. Siz yalnızca bir çiçek görüyor olabilirsiniz, ancak bir başkası aynı çiçeğe baktığında annesinin en sevdiği gülü görüyor olabilir.
“See” kelimesinin sözlük anlamı gayet açıktır: Görmek. Bu kelimeyi İngilizcede gözlerinizin algıladığı, yani gördüğünüz şeylerden bahsederken de kullanabilirsiniz, biriyle buluşmaktan/bir araya gelmekten/görüşmekten söz ederken de (Örneğin: I saw my friend last night. / Dün gece arkadaşımı gördüm (arkadaşımla buluştum.) ). Bazı durumlarda görüşmek derken, biriyle çıkmaktan, yani romantik bir ilişkide olmaktan bahsediyor da olabiliriz; örneğin: “I am seeing Julia now,” yani, “Artık Julia ile beraberim,” veya, “We have been seeing each other for 3 months,” yani, “3 aydır görüşüyoruz.” Daha nadiren de olsa, “I’ll see you out,” yani “Seni dışarıya kadar geçireyim,” örneğinde olduğu gibi birine eşlik etmekten, birini bir yere geçirmekten söz ederken de bu sözcüğü kullanabilirsiniz.
“Look” (#13) ve “see” arasındaki farka gelince:
- “Look,” kelimesini bir sebeple veya amaçla, bile isteye gördüğünüz, yani “baktığınız” durumlarda kullanın. (“Look closely at this tree. Do you know what kind it is?”/”Bu ağaca dikkatle bak. Bunun ne tür bir ağaç olduğunu biliyor musun?”)
- “See” kelimesini bir şey görüş alanınıza girdiğinde, yani bir şeyi isteyerek veya istemeyerek “gördüğünüzde” kullanın. (“Can you see that dog over there?”/Şuradaki köpeği görebiliyor musun?”)
11. To Come
Fiil Çekimi: To come
Anlamı: Bir şeye doğru ilerlemek/hareket etmek (gelmek), gerçekleşmek (başına gelmek)
Spread love everywhere you go. Let no one ever come to you without leaving happier.
Gittiğiniz her yere sevgi yayın. Yanınıza gelen kimsenin yanınızdan daha mutlu hissetmeden ayrılmasına izin vermeyin.—Rahibe Teresa
İnsanlar sizinle konuştuktan sonra kendilerini nasıl hissederler? Rahibe Theresa’nın bu sözü bize başkalarına iyi davranmayı, sevgi ve mutluluk yaymayı hatırlatıyor—aynı Rahibe Theresa’nın onca insana yardım ederken yaptığı gibi.
“Come” ve “go,” yani “gelmek” ve “gitmek” fiillerinin ikisi de hareketle ilgilidir, ancak farklı yönlere doğru. “To come” bir şeye yaklaşmak, “to go” bir şeyden uzaklaşmak anlamı verir. (You go to work in the morning, but you come home at night./Sabah işe gidersiniz, ancak akşam eve gelirsiniz.)
Hedefiniz yolculuktan veya yolculuğa başladığınız yerden daha önemli olduğunda da “come” fiilini kullanabilirsiniz: “I came all the way to work this morning, then realized it’s a holiday.” / “Bu sabah onca yol tepip işe geldim, sonra bugünün tatil olduğunu fark ettim.”
12. To Think
Fiil Çekimi: To think
Anlamı: Düşünmek, bir fikir sahibi olmak, zihninizi kullanmak.
I think, therefore I am.
Düşünüyorum, öyleyse varım.—René Descartes
Bu felsefi alıntı, dünyada tam olarak sizin gibi düşünen hiç kimsenin olmadığını hatırlatır. Daha derin bir düzlemde, Descartes düşünme yetimiz olduğu için, gerçek olmamız gerektiğini kanıtlamaya çalışmıştır. Senelerce felsefe okuyan insanlar varken, bu sözü tam olarak anlayamazsanız endişelenmeyin.
Gerçek bir olgu değil de bir fikirden, düşünceden bahsederken “think” kelimesini kullanabiliriz. Bir şeyden emin olmadığınızda da bu kelimeyi kullanabilirsiniz (Örneğin, “I think it will rain,” yani, “Bence/Sanırım yağmur yağacak.”). Hatta bir şey önermek için bile bu İngilizce kelimeyi kullanabilirsiniz. (Örneğin, “I thought we might go swimming later,” yani, “Daha sonra yüzmeye gideriz diye düşündüm/düşünmüştüm).
13. To Look
Fiil Çekimi: To look
Anlamı: Bakmak, gözlerinizle bir şeyi aramak, görünmek veya bir izlenim yaratmak.
Look deep into nature, and then you will understand everything better.
Doğanın derinliklerine bakın, işte o zaman her şeyi daha iyi anlayacaksınız.—Albert Einstein
Albert Einstein bir şeyleri anlama konusunda güvenilir bir kaynak, zira kendisi tarihteki en ünlü bilim insanlarından biri! Fakat Einstein bile her şey hakkında daha fazla bilgi edinmek için bakılacak yerin doğa olduğu sonucuna varmış.
Yukarıda, “to see” bölümünde açıklandığı gibi, “look” kelimesi bir şeyi bir amaçla, kasıtlı olarak gördüğünüzde, yani “bakmak” anlamında kullanılır. Bu kelimeyi “bakınmak” ve “aramak” anlamlarında da kullanabilirsiniz. Maybe you’re looking for your friend in the crowd, or for a good place to park your car. (Belki kalabalıkta arkadaşınıza bakınıyor/arkadaşınızı arıyor, ya da arabanızı park edecek iyi bir yer arıyorsunuzdur.)
Bu kelimeyi dış görünümü tarif etmek için, “görünmek” anlamında da kullanabilirsiniz. (Örneğin, “You look happy today,” yani “Bugün mutlu görünüyorsun(uz),” ya da, “What does he look like?” yani, “O nasıl görünüyor?”). Birine saygı ve hayranlık beslediğinizi, birini örnek aldığınızı ifade ederken kullanabileceğiniz “look up to someone” kalıbında da “look” kelimesi vardır; bir örnek vermek gerekirse: “I look up to her,” yani “Ona hayranım“.
14. To Want
Fiil Çekimi: To want
Anlamı: İstemek, arzulamak.
If you want something done right, do it yourself.
Eğer bir şeyin doğru yapılmasını istiyorsanız, kendiniz yapın.—Charles-Guillaume Étienne
Bazen bir işin nasıl yapılacağını birine anlatmaktansa, o işi kendiniz yapmak daha kolaydır. Yazar Charles-Guillaume Étienne bu sözüyle, arzularınızın sizin için en iyi şekilde gerçekleşmesini sağlayacak tek kişi genelde sizsinizdir demek istiyor.
“Want” kelimesinin yaygın tek bir anlamı vardır, o da bir şeyi arzu etmek, istemektir. Bu kelimeyi bu kadar sık kullanmamız, hakkımızda çok şey söylüyor! Want kelimesini para gibi maddi şeyler isterken, iyi bir iş veya sevgi, aşk gibi daha duygusal şeyler isterken kullanabilirsiniz (“I want a house/a good job/love etc.” / “Bir ev/iyi bir iş/aşk vb. istiyorum“). Ya da yalnızca iyi bir iş veya aşk bulmakla ilgili biriyle konuşmak istediğinizde! (“I want to talk about love!”/”Aşktan söz etmek istiyorum!”
15. To Give
Fiil Çekimi: To give
Anlamı: Vermek, bir şeyi transfer etmek, sağlamak, (bilgi vb.) sunmak.
Give a man a fish and you feed him for a day; teach a man to fish and you feed him for a lifetime.
Birine bir balık verirseniz, onu bir günlüğüne doyurursunuz; birine balık tutmayı öğretirseniz, onu bir ömür boyu doyurmuş olursunuz.—Bilinmiyor
Bu alıntı bir atasözü, yani asırlardır yeni nesillere aktarılan bir deyiş, fakat bu sözü ilk kimin söylediğini kimse bilmiyor. Bu söz, insanlarla bilginizi paylaşmanın maddi varlıkları paylaşmaktan çok daha faydalı olduğuna işaret ediyor.
Bir şeyler almayı seviyor olabiliriz, ancak vermeyi de severiz. Bir şeyi verdiğinizde, ondan ayrılmış olursunuz. Birilerine hediyeler verebilirsiniz (You can give gifts), söz verebilirsiniz (give your word to someone), veya birini telefonla arayabilirsiniz (give someone a call on your phone) ve bu durumların hepsi için “give” fiilini kullanabilirsiniz.
Bu fiili bir şeyin bir yerden başka bir yere transfer edildiğini ifade eden her durumda kullanabilirsiniz.
16. To Use
Fiil Çekimi: To use
Anlamı: Kullanmak, faydalanmak, bitirmek/tüketmek (“use up”), alışmak (“get used to”), alışık olmak (“be used to”).
Nothing is a waste of time if you use the experience wisely.
Eğer deneyimleri akıllıca kullanırsanız hiçbir şey zaman kaybı değildir.—Auguste Rodin
Hayatta ne ekerseniz onu biçersiniz! En azından, sevgili heykeltıraş ve sanatçı Auguste Rodin’e göre öyle. Rodin’in yukarıdaki bu sözü, zamanınızı ve deneyimlerinizi en iyi şekilde değerlendirirseniz, her zaman öğreneceğinizi ifade ediyor.
“Use,” yani “kullanmak” kelimesinin pek çok… kullanımı vardır. Birtakım hedeflerinizi ve amaçlarınızı gerçekleştirmek için kullanılabilen, tutulabilen, faydalanılabilen, başvurulabilen her şey kullanılabilir, yani “use” kelimesini buralarda kullanabilirsiniz.
Mesela, bir ünlüyle tanışmak için arkadaşınızı kullanabilirsiniz (relying on a friend to meet a celebrity is using them), aynı bir kilidi açmak için bir anahtarı kullandığınız gibi (use a key to open a lock).
“Use” kelimesinin bir başka kullanımı da eskiden yaptığımız/var olan ancak artık yapmadığımız/var olmayan şeyleri anlatırken kullandığımız “used to” kalıbıdır. Örnek vermek gerekirse: “I used to have red hair but then I dyed it black,” yani, “Eskiden kızıl saçlarım vardı ancak saçımı siyaha boyadım.”
“Alışmak” anlamında kullanılan “get used to,” ve “alışık olmak” anlamında kullanılan “be used to” yapıları da sıklıkla karşılaşılan yapılardır. Bu iki kullanıma da birer örnek verelim: “I am getting used to living in a big city,” yani, “Büyük şehirde yaşamaya alışıyorum,” ve “I am used to these kinds of things,” yani, “Bu tip şeylere alışığım/alışkınım.”
Size sözlüklerde bulamayacağınız cinsten, çok güzel İngilizce cümle örnekleri verdik. Burada ele alınan İngilizce kelimeleri olabildiğince farklı bağlamlarda ve çeşitli anlamlarıyla kullanmaya çalışın. Bu oldukça sık kullanılan İngilizce fiillere hakim olursanız, İngilizcedeki daha karmaşık kelimeleri öğrenme konusunda kendinize daha fazla güvenirsiniz!