
İkinci Dil Olarak İngilizce Öğrenenler için Kelimeler: İngilizce Şans Sözleri
At nallarının, yedi sayısının ve altın küplerinin ortak özelliği nedir?
Uğurlu olmaları!
En azından İngilizcede. Bunlar, İngilizce şans sözlerinde geçen şanslı İngilizce kelimeler sayılabilirler.
Her dilde ve her kültürde kötülüğü kovup iyiliği çağırmak için birtakım batıl inançlar (supersitions) vardır; İngilizce de bunlardan farklı değil. Fakat her kültürde uğurlu ve uğursuz olan şeyler farklıdır. Belki fark etmişsinizdir, bu yüzden çevirmenler başka dillerden çeviri yaparken bazı şeyleri yerelleştirip kendi kültürlerinden örneklerle değiştirebilirler; örneğin 13 sayısı daha çok Hristiyan toplumlarda uğursuz sayılır ve İngilizceden 13 sayısının uğursuz sayılmadığı bir toplumun diline çeviri yaparken, film ya da dizi çevirmenleri konunun ya da esprinin anlaşılması için o toplumda hangi sayı uğursuz sayılıyorsa 13 yerine onu kullanabilirler.
Gelenekler zamanla değişir, bu yüzden iyi şansla ilgili bütün sözlerin nereden geldiğini bilmiyoruz. Yalnızca bize şans getiren ne varsa etrafımızda istiyoruz! Haydi, şansın İngilizcedeki diline merhaba deyin.
Download: This blog post is available as a convenient and portable PDF that you can take anywhere. Click here to get a copy. (Download)
Lucky Number Seven / Şanslı Sayı Yedi
Kumarbazlardan tutun gayet dindar insanlara kadar pek çok kişi, yedi sayısını uğurlu sayar. “Lucky 7” yani “Uğurlu 7” yüzyıllardır Batı kültürünün bir parçasıdır.
Farklı dinlerin de birtakım uğurlu yedileri vardır. Yunanlar ve Romalılar yedi tanrı ve tanrıça olduğuna inanırlardı. İslam’da yedi kutsal mekan vardır. Yahudi İncil’i dünyanın yedi günde yaratıldığını söyler. Hristiyanlığın Yeni Ahit’i dünyanın sonunun yedi ölümcül bulaşıcı hastalıkla ve yedi melekle geleceğini söyler.
Ana dili İngilizce olan bazı kişilerin “all the way to seventh heaven” (“cennetin yedinci katına kadar”) diye bir ifade kullandığını görürsünüz. Bu deyim, en yüksek talih veya yaşam seviyesini ifade etmek için kullanılır.
Kumar makinelerinde oynayan kumarbazlar, yediyi çok uğurlu bir sayı olarak görürler. Yirmi bir (blackjack) oyununda arka arkaya üç yedi, yirmi bir eder, yani büyük paralar kazandınız demektir. “Luck of the draw,” “şans eseri” demektir, beceri ya da çalışma sonucu değil, tamamen şans eseri bir şeyler elde edildiğinde kullanılır.
Kağıt oynayanlar bazen, “Lady Luck“tan söz ederler. “Bayan Talih”in onların yanında olması, ya da onlara gülümsemesi oyunun onlar için iyi gittiği anlamına gelir. Bu bayan daima üzerinde yedi rakamı olan zar şeklindeki küpelerle tasvir edilir.
Four-leaf Clover / Dört Yapraklı Yonca
İngilizce konuşulan ülkelerde, “St. Patrick’s Day” yani “Aziz Patrick Günü”nde, etrafta pek çok “leprechaun”, ya da Türkçeleştirilmiş adıyla “leprikon,” yani İrlanda kültürüne özgü, yeşil giyinmiş kızıl saçlı cücelere görürsünüz. Tamam, gerçek leprikonlar olmasa da, kartondan modelleri ya da resimleri her yerdedir.
Leprikonların, “gökkuşağının altındaki bir küp altını aradığı” (“looking for a pot of gold at the end of the rainbow.”) söylenir. İngilizcedeki “chasing the rainbow” (gökkuşağını kovalamak) ve “pot of gold” (birebir çevirisi “altın küpü” – anlamsal karşılığı “hayali ödül”) deyimleri işte buradan gelir. Daha iyi bir hayat umarlar, bazen beklentileri gerçek dışı olsa da.. İngilizce şans sözlerinin ardında böyle hikayeler vardır işte.
Aynı zamanda “the luck of the Irish” ifadesini de duyarsınız, yani “İrlandalı şansı.” Bu, İrlandalıların başkalarından daha şanslı olduklarına dair eski bir batıl inançtır; bu inanç kısmen en popüler iyi şans sembollerinden birine, dört yapraklı yoncaya (four-leaf clover) sahip olmalarından kaynaklanır.
İrlandalılar, adalarında dünyanın her yerindekinden fazla dört yapraklı yonca olduğunu iddia ederler. Yonca dünyanın her yerinde yetişir, ancak uğur maskotu olan dört yapraklı versiyonu eski İrlanda’dan gelir.
Eski İrlanda’da öğretmenler, kutsal insanlar ve büyücüler yanlarında dört yapraklı yonca taşımanın kötü şansı ve ve kötülüğü uzak tutmaya yardımcı olduğuna inanırlarmış.
Orta Çağ’da çocuklar, yakınlarında peri göreceklerini düşünerek çayırlarda ve bahçelerde dört yapraklı yonca ararlarmış.
Gerçek bir dört yapraklı yonca bulmak kolay değil. Doğada dört yapraklı yonca bulma ihtimaliniz 10.000’de bir.
Ancak, bu ihtimali arttırıp “İrlandalı şansına” sahip olmak isterseniz, dört yapraklı yonca yetiştirebilirsiniz. Üzerinde bolca yonca olan bir toprak parçası bulun, yoncaları kökleriyle birlikte kazıp çıkartın ve kendi bahçenize ekin.
Horseshoe / At Nalı
At nalları da uğurlu sayılırlar.
Bir evin ya da binanın dış kapısının üzerine asılan at nalı, önünden geçen bütün iyi şansı üzerine toplar. Yalnız, at nallarının uçlarının yukarıya baktığından emin olun, yoksa iyi şans aşağı düşüp gider.
Denizciler bile iyi şans getirmesi için gemilerine at nalı asarlarmış.
At nalları demirden yapılır ve bu metal üzerine pek çok batıl inanç vardır. Demir çok güçlüdür ve ateşe dayanıklıdır.
Eskiden at nalı yapan nalbantlar ve demirciler bile demiri ateşle büktükleri için büyülü sayılırlarmış. Eski zamanlarda, gelinle damada uğur getireceklerine inanıldığı için demirciler evlilik törenleri gerçekleştirirlermiş (yani nikah kıyarlarmış).
“Strike while the iron is hot,” diye popüler bir demirci deyimi vardır. Bu deyim Türkçede de “demir tavında dövülür” olarak kullanılır. Bu deyim, “fırsatını bulmuşken şansını kullan, şansının bir daha iyi olup olmayacağını bilemezsin,” anlamına gelen şansla ilgili İngilizce sözlerden biridir. Çünkü demir yalnızca sıcakken dövülüp bükülerek şekillendirilebilir, soğuduktan sonra değil.
A Lucky Bride / Şanslı Gelin
Kimileri, iyi geçen bir düğün gününün çift için mutlu bir gelecek anlamına geldiğini düşünür. İnsanlara evlendikleri gün şans getirmesi için pek çok numara ve deyim vardır.
Zengin bir erkekle evlenen bir gelinin “sitting pretty” olduğu söylenir. “Sit” kelimesi “oturmak”, “pretty” ise “güzel” demektir ve bu deyimin birebir karşılığı “oturan güzel” olsa da, Türkçe karşılığı olarak “rahatı yerinde” kullanılabilir. Biri İngilizcede “sitting pretty” kelimeleriyle tanımlanıyorsa, bu onun dinlenmek ve kendini güzelleştirmek için zamanı olduğu anlamına gelir. İyi talihinin tadını çıkaracak zamanı olan herkes “sitting pretty” olarak tanımlanabilir.
Batıdaki gelinler arasında şöyle bir deyiş vardır: “Wear something old, something new, something borrowed, something blue.” Yani, “Eski bir şey, yeni bir şey, ödünç alınan bir şey ve mavi bir şey giy.” Bu söz size Amerikan filmlerinden tanıdık gelebilir. Gelinler evlendikleri gün geçmişi temsil etmesi için eski bir şey giyer veya takarlar, geleceği temsil etmesi için yeni bir şey, mutluluğu temsil etmesi için ödünç alınan bir şey ve aşkı ve saflığı temsil etmesi için mavi bir şey giyer veya takarlar. (Eğer renklerle ilgili daha fazla İngilizce deyim öğrenmek isterseniz, buraya bir göz atın!)
Düğün gününde yağmur yağması kültüre ve geleneklere göre iyi şans da getirebilir, kötü şans da. Bazı Avrupa geleneklerine göre yağmur bütün kötülükleri alıp götüren bir nimettir. Diğerleri yağmuru kötü şans olarak görür çünkü yağmur dış mekanlarda gerçekleşmesi planlanan düğünleri mahveder! Hava durumu ve evlilikle ilgili bir başka ata sözü daha vardır: “Happy is the bride whom the sun shines upon,” yani, “Üzerine güneş vuran gelin, mutlu gelindir.”
Size harika bir hikaye, ya da batıl inançlara dayalı bir kocakarı hikayesi, yani bir “old wives tale” anlatalım: Amerika’nın güney eyaletlerinde yaşayan bazı insanlar, bazen yağmuru önlemesi ve iyi şans getirmesi için düğün gününden bir ay önce yere bir şişe burbon (viski) gömerlermiş. “To bury the bourbon,” yani “burbonu gömmek,” şansınızı düzeltmek için bir şeyler yapmak anlamına geliyor. İngilizce şans sözlerinin kültürel tarihini öğrenmek sizce de eğlenceli değil mi?
Düğünlerden ve nikah törenlerinden ayrılma konusunda bile pek çok batıl inanç var. İngiliz Tudor geleneği, gelinle damat kiliseden ayrılırken arkalarından ayakkabılarınızı atmanız gerektiğini söyler. Şimdiyse insanlar yeni evlenen çiftin düğünden ya da nikah töreninden ayrılırken bindiği arabanın arkasına eski ayakkabılar bağlamakla yetiniyorlar.
Romalılar buğdayın doğurganlık sembolü olduğuna inanırmış, bu yüzden nikah törenlerinde her türden buğday tahılı kullanılırmış. Yahudi İncil’i hasatı “separating the wheat from the chaff,” yani “sapla samanı birbirinden ayırmak” olarak nitelendiriyor ve bu deyim Türkçedeki gibi iyiyle kötüyü birbirinden ayırt etmek anlamına geliyor.
Mutlu çiftler iyi şeyler istiyordu, fakat buğday pahalıydı. Bu yüzden Amerikalılar nikahtan sonra çifte şans getirsin diye üzerlerine buğday yerine daha ucuz bir tahıl olan pirinç serpmeye başladılar.
Bu gelenek artık çoğunlukla geçmişte kaldı çünkü törenden sonra yerdeki pirinçleri temizlemek zor oluyor. Amerikalılar artık gelinle damadın üzerine pirinç yerine çekirdek atıyor, baloncuklar üflüyor ve onlar geçerken maytap yakıyorlar.
Knock on Wood / Tahtaya Vur
Bu deyimi açıklamak zor olabilirdi, eğer Türkçede de aynı deyim olmasaydı! Bu, İngilizcede de sıkça duyacağınız bir deyim.
Yine de, duymamış olanlar varsa diye bu deyimi de açıklayalım. Diyelim ki, sınavınızın çok iyi geçtiğini düşünüyorsunuz, ya da patronunuzun size zam yapacağını. Arkadaşlarınızın yanındasınız ve “İyi şeyler olacak,” diyorsunuz.
Tam o anda, iyi şansa sahip olacağınızı farz ederek kötü bir şey olmasına sebep olabileceğinizi fark ediyorsunuz (tuhaf bir inanç, değil mi?).
Başınıza gelecek iyi şeylerle ilgili övünmeniz biter bitmez arkasından çabucak, “Knock on wood,” diyorsunuz, yani, “Tahtaya vur.” Sonra, yakınlarınızda tahtadan yapılmış bir şey buluyor ve elinizi yumruk yapıp parmaklarınızın boğumlarıyla tahtanın üzerine tıklatıyorsunuz, aynı kapı çalar gibi. Bu hareketin bir şekilde olası kötü şansı uzaklaştırdığına inanılıyor.
Evet, ana dili İngilizce olanlar da gerçekten tahtaya vuruyor.
İster tuttuğunuz futbol takımını destekliyor olun, ister yalnızca biraz iyi şansa ihtiyacınız olsun, bu İngilizce şans sözlerinden ve şanslı İngilizce kelimelerden faydalanmayı deneyebilirsiniz. Belli mi olur, belki kendinize biraz da İngilizce şans getirirsiniz!